Adalet öldü

Abone Ol
Şimdi düşünelim, bu yasa kimlere yaradı? Elbette suçlulara. Nitekim yasa yürürlüğe girince 73 insanı domuz bağı ile katleden Hizbullah üyeleri, dava uzatılıp karara bağlanmayarak müebbet hapis yerine serbest bırakıldılar. Hatta örgütün mensupları tarafından kahramanlar gibi coşkuyla karşılandılar. Öte yandan iktidar aleyhine olacak bir girişimde bulunan, iktidarın bir yolsuzluğunu açık edenler, örgüt mensubu sayılıp Silivri’ye tıkıldılar. Yargıtay onursal başkanı Sami Selçuk’un dediği gibi, vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışan yargıçların kimisi masumu 10 yıla mahkûm edecek, ömür boyu hapse mahkûm edilmesi gerekenleri ise serbest bırakacak. Adaletin durumu ülkemizde yürekler acısı duruma düştü. Dünyanın hangi ülkesinde benzer kanun, tutukluluk süresi bizdeki gibi olan AB üyesi var?
Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 2002’de 13 yaşındayken 26 farklı kişiye satılan N.Ç.’nin hem kendisini pazarlayan iki kadının, hem de kendisiyle ilişkiye giren 26 kişinin yanına, rızasıyla gittiğini belirtmişti. Yargıtay 14. Ceza Dairesi de kamuoyunda “utanç davası” olarak bilinen ilgili davada, büyük eleştirilere neden olan mahkeme yorumunu doğru buldu. Yani 13 yaşındaki N.Ç. babası, dedesi yaşındaki kişilerle rızasıyla birlikte oldu dedi. 13 yaşında, rızası ile birlikte olacak, yaptığı işin ahlaki kötülüğünün farkında olacak, öyle mi? Anayasaya göre seçmen yaşı ve reşit olma yaşı 18. İş kanununa göre 15 yaşını doldurmadan işçi olarak çalışamaz. Buna karşın 13 yaşındaki bir kızın rızası ile birlikte olduğu ve para kazanmak için ve ahlaki yönden kötü olduğunu bilerek yaptığını söylemek nasıl bir anlayıştır?
Temmuz ayında bir aile, İzmir’de bir müzikhole eğlenmeye gidiyor. Aileden bazı kişiler sigara içmek için dışarıya çıkıyor. O sırada içeriye giren üç sivil polis kimlik soruyor. Erkek kendi kimliğini verip eşininkini almak için arabaya gidiyor. Kadın durumu açıklarken polislerden biri genç kadına vurarak “Gitmek istemiyor musun, kahpe” diye bağırıyor, zor kullanarak gözaltına alıyor. Kadın, yol boyunca dayağın devam ettiğini, karakolda da 2 polisin kendisini dövdüğünü, cinsel tacizde bulunduklarını ve yere yatırıp kelepçeleyip dövmeye devam ettiklerini anlatıyor. Bu sırada bir polisin de dışarıdan gözükmesin diye perdeleri kapattığını belirten kadının ifadelerinin doğru olduğu, karakoldaki güvenlik kameralarının savcılıkça getirtilmesi üzerine ortaya çıkıyor.
İşin ilginç yanı bundan sonra. Olayın ardından polislere “zor kullanma yetkisini aşarak basit yaralama” suçu işledikleri iddiasıyla 6 aydan 1,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılırken, karakolda yediği feci dayak karakolun güvenlik kameralarınca kaydedilen kadın hakkında polisleri yaraladığı ve hakaret ettiği gerekçesiyle 2,5 yıldan 6,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılıyor. Ülkemizde adalet ne hale geldi.
Yazımı bir öykü ile bitireyim.
Çok eski yıllarda krallıkla yönetilen bir ülke varmış.  Ama  bu ülkede hukuk ve yargıçlar da varmış. Törelere göre, bir vatandaş ölünce, şehir merkezindeki dev çan  bir kez çalar, uzun uzun  da yankılanırmış. Eşraftan birisi ölürse çan iki kez, büyük bir devlet adamı ölürse 3 kez çalarmış.  Kral öldüğünde ise çan dört kez çalınırmış.
Gel zaman, git zaman, şehirde bir olay olmuş, iş mahkemeye intikal eder. Sanık olarak mahkemeye çıkarılan kişinin masum olduğunu tüm vatandaşlar bilmekteymiş. Sanığın beraatı beklenen davadan sürpriz bir karar çıkmış. Sanık para cezasına mahkûm olmuş. Yargıç sormuş “Bir diyeceğin var mı?”. Sanık “Hayır.” demiş. Mahkeme bitmiş. Dinleyiciler dağılmış. Kafalarda bir soru işareti. Bir süre sonra dev çanın sesi duyulmuş. “Acaba kim öldü?” Çan bir kez daha çalmış. “Eşraftan biri öldü.” Şehir çan sesi ile bir kez daha inlemiş. “Büyük bir devlet adamı, acaba kim?” Çan bir kez daha yeri, göğü inletmiş. Herkeste bir feryat: “Eyvah! Kralımız  öldü!
Ancak, törede görülüp işitilmemiş bir şekilde çan beş ve altıncı kez çalınmış, yer gök inlemiş ve sesler kesilmiş. Herkes çan görevlisine koşmuş, bunun ne anlama geldiğini  öğrenmek için.  Bir de bakmışlar ki, çanı, haksız yere mahkûm edilen adam çalmakta. Sormuşlar: “Ne demek beş ve altı kez çan çalmak? Kraldan daha büyük birisi mi öldü?” Yanıt şaşırtıcı olduğu kadar anlamlıymış da: “Evet. Adalet  öldü.”
Adaletin hep yaşaması, herkese eşit uygulanan bir adalet dileğiyle, hoşça kalın.