17 ARALIK ve sonrası, neredeyse hiç gündem sapmadan, hükümetin son yıllardaki dünyalık show'larıyla yatıp kalkıyoruz. Bu arada neredeyse yerel seçimler bile olayların gölgesinde kalacak gibi, hatta kaldıda, başkan adayları dahil, herkes büyük bir uyuşukluk ile olaylara kilitlenmiş, ertesi gün ne olur merakıyla meşgul oluyor .
Yıl 1983 sonu, ANAP İktidara geleli 1- 1,5 yıl olmuştu. Bir iş adamı merhum Turgut ÖZAL'A gelerek hükümetin DEVLET BAK. İsmail ÖZDAĞLAR'IN kendisinden rüşvet istediğini anlatır, iddiaya göre ÖZDAĞLAR o dönemde tonu 9 dolar olan petrolü 15 dolardan taşıtıp, aradaki farkı armatör Uğur MENGENEÇOĞLU ile paylaşmış olmasıydı. O günün parasıyla 25 milyon lira rüşvet almakla suçlanıyordu. İddialara duyarsız kalmayan ÖZAL, danışmanı Adnan KAHVECİ'yi görevlendirerek gizli bir soruşturma yapmasını ister. Soruşturmayı yapan KAHVECİ, iddiaların doğru olduğu sonucuna ulaşır ve durumu ÖZAL'A bildirir. Merhum'un yaptığı ilk iş ÖZDAĞLAR'IN istifasını istemek olur. Meclise bir soru önergesi verilir. ÖZDAĞLAR'ın yargılanması talebiyle YÜCE DİVAN'A sevk edilir.
Evet YÜCE DiVAN'DA işlediği suç ıspatlanamadı ama görevi kötüye kullanmaktan 2 yıl hapis ve 30 bin lira para cezasına çarptırılır.
Değerli okurlar bu olay yakın geçmişteki benim hatırlayabildiğim somut bir örnek,biraz daha geriye gidecek olursak,CUMHURİYET'TEN sonrada bir çok dönemlerde bu gibi olaylar yaşanmış,lakin konunun asıl önem arz eden yanı DEVLET'İN yetkisini,gücünü kullanarak seçenlere, seçilmiş kazığını fütursuzca kullanmak olmuş ve de bu kişilerin merhum Adnan MENDERES haricinde hiçbirinin neredeyse ceza almadan aklanması, diğerlerinin ise sembolik cezalarla, gündemden savuşturulması dikkat çekiyor.
Yine yakın geçmişe dair: Tansu ÇİLLER'İN, Celal DOĞAN'IN, DEMİREL'İN aynı kişi Selçuk PARSADAN tarafından dolandırılmış olmasına hiç girmek istemiyorum, zira bu işlerin içinde de ortak kasıtların olduğunu hepimiz biliyoruz.
CUMHURİYET'İN ilk yılarına bakacak olursak:
Örneğin:1939 yılında KÖNİG Lakaplı(ALMANCA KRAL)anlamı taşıyan Ahmet Hamdi BAKAN,KANADA'YA verdiği 40 tayyare siparişindeki yolsuzluk, cezası 4 yıl hapis ve kamu kurumlarından uzaklaştırılma.
2.Dünya savaşı sırası, bu dönemde karaborsa, karne yolsuzluğu,(ekmeğin karneyle dağıtılması)1947 deki MARSHAL yardımları ile başlayan ithal malların tahsisindeki bakır, kalay ve lastik yolsuzlukları, o dönemin GÜMRÜK ve TEKEL BAKAN'I Suat Hayri ÜRGÜPLÜ yargılanmış, sonuç: BAKAN beraat etmiş, memurlar ise dişe dokunur bir ceza almadan gündem kapanmış. Gelelim günümüzün son olaylarına, son olaylar diyorum, çünkü her gün yeni iddialar, ardından bu iddialara BAŞBAKAN Tarafından ışık hızıyla komik savunmalar geliyor.
Değerli okurlar özetle yukarıdaki harmandan şu dikkatimi çekiyor, öncelikle seçmen gönderdiği vekilinden, şamar yemeden kurtulamamış ve seçilenler ise ne kul hakkı ,ne fakir, ne yetim dinlemeden tahayyül edemeyeceklerini gözlerini kırpmadan pervasızca götürmüşler. Belki farklı dönemlerde belli sebeplerden dolayı kurumlarda atamalar, tayinler yapılmış ama hiçbir savcının, hakimin, polisin görevini yaptığı için yerleri ve görevleri değiştirilmemiş. Bir BAŞBAKAN'IN BAKAN'LARINA konu hakkında bilgi bile almadan olayı açığa çıkaran medyaya traji komik cevap yetiştirme gereksinimi duyması, olayın gerçeğini gün yüzüne çıkarmaya yeterde artar bile. Öyle ya suçsuz insan bağırmaz, kızmaz, gazetecileri olur olmaz fırçalamaz, çünkü gerek duymaz.
Artık bu MİLLET'İN "sırçalı köşk"mimarlarına ihtiyacı yok,hele bir dönsünler köşksüz zamanlarına, görecekler ki gereksiz mimarlar olmadan da bu ÜLKE'NİN yönetildiğini.
SAYGI ve MUHABBETLERİMLE