BOYKOT BİLİNCİ

Abone Ol

1983 yılında birincisi, 1992 yılında ise ikincisi hazırlanan, okullarda İş Eğitimi programının temelinde; üretim, tasarruf ve kaynakların verimli kullanılması kazanımının aktarımı yatmaktaydı.

Bu kazanım kapsamında 4,5,6,7 ve 8.sınıf öğrencilerine iş teknik ve ekonomi planlaması; bütçe yönetimi, öz kaynaklara dayalı yerli üretim/tüketim gibi becerilerin kazandırılması hedefleniyor ve ders uygulamaları bu ölçekte şekillendiriliyordu.

Örneklerine Almanya, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi dönemlerinin sanayi toplumu olarak nitelendirilen Avrupa ülkelerinde rastlanan İş Eğitimi öğretim programı için, ülkemizde de uygulama yıllarında okullarda atölye/işlik çalışmaları düzenlenmekteydi.

Kazanım hedeflerinin yanı sıra aynı zamanda öğrencilerin ilgi, yetenek ve kabiliyetlerini keşfetme/geliştirme sürecinin başlangıcı gibi düşünebileceğimiz bu ders alanı mesleki gelişim programlarının da çıkış noktası olarak görülmekteydi.

Daha sonraki yıllarda iş eğitimi programı kapsamındaki derslerin alanları ve uygulama şekilleri, takvimi daraltılarak Teknoloji ve Tasarım adı altında toplansa da iş eğitimi dersleri eski etkinliğini ve kapasitesini karşılayamadı.

Bu derslerin özünde üretim ve yerlilik vardı.

Küresel dünyada bu iki kavramın ne kadar hayati ne kadar elzem olduğunu son yıllarda yaşanan krizler bize adeta "başımıza kakarak" anlattı.

Üretemeyen, kendini yenileyemeyen, öz kaynaklarını kullanmayan/kullanamayan ulusların nasıl bir çıkmaza sürüklendiği ibretlik vaziyetlerle malumumuz oldu.

Demokrasilerin en kıymetli ve proaktif kazanımlarından olan boykotu yukarıda bahsettiğimiz bakış açısıyla değerlendirmek gerekir.

Yabancı ürünlerin hegemonyasına ve yerli/yabancı tüm ürün ve hizmetlerin fiyat/bedel dayatmasına verilebilecek en etkili ve demokratik tepki olan boykotu politik bir zeminde değerlendirmek, bu etkili mücadele aracının ve azminin adeta belini kırmak anlamına gelmektedir.

Boykotu azımsamak bu demokratik tepkiyi ve kitlesel mutabakatı hafife alıp alay etmek ise en hafif tabirle aymazlıktır.

Canavarlaşan, tüketim kavramını zihinlere pompalayan emperyal güçlere karşı da, kriz fırsatçılığına soyunan tacirlere karşı da alınabilecek belki de en bilinçli tepki, yaptırım olan boykot bilinci; iş eğitimi ve ekonomi derslerinin bize kazandırmak istediği özü teşkil etmektedir.

Yerli ürünü tercih etmek,

Sağlıklı ve ekonomik olanı tercih etmek,

Bu bilinci çocukluk çağlarından itibaren vatandaşlık refleksi olarak benimsetmek, yeniden eğitimi sistemimizin çekirdeği hükmünde olmak zorundadır.