Bu da mı gol değil?

Abone Ol

 Bu sıcaklarda yenilecek en güzel şey; ohhh buz gibi karpuz peynir!!! Salı Pazarında gözüm hep karpuzcularda… Abi seçerken; “ne çok büyük olsun ne küçük bak! İçi de geçmiş olmasın, şöyle kütür kütür istiyorum” diye adamı canından bezdirdiğim bir amcam var, sakallı, müdavimiyim, öneririm…    Aaa valla karpuzcu reklamı bile soktum araya… 

                Ben bu sıcaklardan ötürü ne çıktığım Salı Pazarından, ne tatilden bir şey anladım, rica etsem  beni tekrardan yazın başına ışınlar mısınız ??? Okullar tatil oldu, bayram girdi, darbe girişimi derkennn: Aaa! Bir de baktım yaz elimizden gidiyor ya! Ama anlayışlı Mili Eğitim Bakanlığımız, Allah var insan ruhundan anlıyor, “tiz tatil uzatıla okullar 19 eylülde açıla” dedi ya içime su serpildi…
       Eeee,  uzatıla da bu sefer de izinler iptal oldu. Oysa ki ne tatillere hasret bu bünye. Her şey dahil sistemlere bu sene dahil olamayan bünyem benim, yürekten kan ağlamakta. Gitti yemek sıraları, havuz başı dedikoduları, disko şovları, deniz kenarında yapılan kumdan kaleler, arada gezen animatörlerden hiç bahsetmiyorum bile…
        Bu sene turist akamayan güneyimize biz de akamadık. Oysa ki bu sene nasıl bir dört gözle yerli turist bekleniyordu, nasıl gariban gariban, kedi gibi, yerli turistin ağzından çıkan her kelimeye bakıyorlardı. Yanarım da bu fırsatı kaçırdığıma yanarım…
           Kendi ülkemde yabancı gibi hissettiğim tek zaman olan yaz döneminde, tek konum olan güney de, bu sene fırsatçılığa tövbe etmiş, fiyatları yarıya çekmiş bir şekilde görmek benim de yüreğimi yaralamadı mı sanıyorsunuz??? O yooo!!! derinden yaraladı…
         Yerli turistin yüzüne bile bakmayan otellerde, restoranlarda, Türk parası yerine euro dolar geçer diye çarşaf çarşaf yazan, son kalan masayı ya da odayı yerli turisti elinin tersiyle  kenara iterek yabancı turist kardeşlerimize sunanlara üzülmüyorum mu sanıyorsunuz??? İnanın kalbim onlar için atmakta…
             Ben istemez miydim kendimi bu sene de ikinci hatta üçüncü sınıf hissetmeyi? Otele girdiğimde vale şöyle benim yanıma gelip İngilizce “oda numarası kaç valizleri çıkarayım” deyince benden aldığı Türkçe karşılık sonunda gözlerini devire devire bakmasına ne kadar hasret oysa ki bu bünye…
          Tamam biz de fena değiliz bu konuda biliyorum… Para verdim her şey dahil diye oteli bile ağzına sokmaya çalışan bir kesimimiz var…
              İtiraf ediyorum… Beni tanıyan bilir;  yemin ederim artık bir gün güneşlenmeyi falan bıraktım, çalıştırdım kameralarımı, havuzun başında diktim gözümü meyve suyu sırasına. Yerli-yabancı turist sıraya girmiş, hunharca meyve suyu içme yarışı yapmakta. Biz ve onlar diye ayıracağım artık yazımda, hatam olursa affola. Biz bir içiyorsak onlar beş içiyor; bizimkiler beş içiyorsa, meyve suyuna birde bira katıp onlar on içiyor…
             Animatörlerin yanına biz elini tuttuğumuz çocuğumuzu: “hadi yavrum bak palyaço, çok komik, git hadi oyna, şöyle sevecek seni, şöyle eğlendirecek seni” diye yanaştırana kadar göbeğimiz çatlarken valla adamların çocukları ortada animatörün tepesinde, kendileri fırından yeni çıkmış pizzayı mideye tepmekle meşgul, tek dertleri bu içecekte neden buz yok…
              Biz havuza yada denize yaklaşıp parmağımızın ucuyla suyun sıcaklığını değerlendirip, bu su çocuğun girmesi için uygun mu değil mi?  Kolluk mu olsun can simidi mi olsun? Güneş kreminin faktörlerine kadar plaja yatırmış tartışma konusu yaparken, elin adamı geliyor yavrusunu kolundan tuttuğu gibi denize fırlatıyor; çocuk da bir güzel kakara kikiri yaparak yüzüyor…
            Bir anne geleneğimiz var ki: hiçbir Türk annesi  bunu çiğnemez, çiğneyemez. Gitmiş olduğu beş yıldızlı otelin envaitürlü yemeğinin arasında bunu yapmaktan inatla vazgeçmez. Gider o kadar çeşit sunumun arasında  en brokolili, en en sebzeli çorbayı seçer, zorla yavrusuna teper, yok kuş geçmiş de yok araba parketmiş de, olmadı mı? elinin arasına çocuğun ağzını inatla alır o çorba o mideye girecek aga…
         Onlarda çocuk, kendine ayrılan masada döke saça bir güzel önünde ne varsa nimet der yer, tek kelime etmez, ister doysun, ister doymasın baskı yok, iradeye müdahale yok, keyfi yerinde… Anne ağzını açıp tek kelime etmez doyan, masadan kalkıp gider... Bitti.
         Beş yıldızlı otelin beş yıldızlı plajında yavrumuzun söylediği tek kelimeyle yarışa soksan birinciliğin yanında altın madalyayı getirecek kumdan kaleler inşa eden biz ve çocuklarımız, kendimizden geçmiş bir şekilde çocukla oynamayı unutup kuma deli gibi şekil verirken; onlar, kuzularını sadece izleyerek, konuşarak yönlendirip yavrularının yaratıcılıklarını keşfetmesine sabırla yol verirler…
            Allah!!! bir de otelin masaj salonları vardır ki; en yuva yıkan, en kafa karıştıran kısmıdır. Önce senin eline bir broşür verirler ki bol sıfırlı. Yok sıcak taşı bağrınızda gezdiriyoruz ,yok vicidinizi kırk çeşit yağa batırıyoruz, yok oranızı buranızı çukulataya bandırıyoruz… Zaten orada bir kafan karışıyor; “abi ben nereye düştüm” derken, Taylandlı kızlardan bahsedince kocanın suratındaki bıyık altı, yumuşak, ılık ılık gülümseme sende soğuk soğuk esintilere sebep oluyor. Yani, nerede bizim Türk usulü hamamcı Ayşe Bacımızın yaptığı keseli sabun masajları, nerede bizim Tellak Mahmut’un seni altına alıp ayağını ensene yapıştıra yapıştıra yaptığı masajlar. Yüreğin çığlık çığlık.  Yan tarafa kafanı bir çeviriyorsun adam karısını almış yanına yatmış masaj koltuğuna sıcak taşından jojoba yağına keyfi yerinde yola devam etmekte…
           Bu anlattıklarım tek tek göz önünde bulundurulduğunda otelden bizden daha fazla faydalanmış olmuyorlar mı? Bal gibi de oluyorlar, ama kazık yiyen yine biz, otelde ucuz ucuz kalanlar yine onlar…
Sorarım size bunda bir haksızlık, bir ezilmişlik yok muuu? Hak bizim hakkımızdır. Biz bastırılmış, biz örselenmiş yerli turistler susacak mıyızzzz ??? Susacağız abi! bu devirde her yerde susacağız, paramız varsa paramız kadar konuşacağız, yoksa balkondaki su doldurduğumuz kovaya ancak ayaklarımızı sokacağız…
             Öyle yok artık peşin parayla  gidilen tatiller, kredi kartına yapılıyor bilmem kaç taksit. Dört gün kalıyorsun sekiz ay ödüyorsun. Bitti öyle çadırda kalınan, aile olunan, tüpü senden ekmeği benden günler, insan rahatlık istiyor en azından tuvaletini odasında istiyor, onu istiyor bunu istiyor, istiyor da istiyor…
        Kısacası ilk defa ucuz ama kaliteli, karşılaştırma yapmaktan içimin dışıma çıkmayacağı, “bize pahalı onlara niye ucuz” diye kafamda deli soruların dolaşmayacağı bir tatili kaçıran ruhum darmaduman… “Bu da mı gol değil” diyerek, uzatılmış tatilden faydalanamayan biz ve bizim gibiler için mutlu, parklı bahçeli bol güneşli pasta tadında tatiller dilerim…





Facebook Sayfamız:

https://www.facebook.com/profile.php?id=100008505272575&fref=ts