Nazım Hikmet Bahriyeli Mektebi'nden mezun olup güverte subayı iken, 1920'de geçirdiği ağır bir hastalık yüzünden çürüğe çıkarılır. Çocuk yaşlarında şiirle uğraşmaya başlar. İlk şiiri 16 yaşındayken yayımlanır. İstanbul' un işgali üzerine, Osmanlı milletvekilleri çaresizlik içinde İngiliz gemileriyle Malta’ya gönderilirken, M. Kemal yalnız, parasız Ankara’dadır.
Bu sırada binlerce genç Milli Mücadeleci, İstanbul’dan kaçıp Ankara’ya varmanın ateşiyle yanmaktadır. 1920 Nisanında Mustafa Kemal ve arkadaşları İstanbul’dan Ankara’ya kaçırılması gerekenlerin listesini yaparlar. Bu listede gencecik şair Nâzım Hikmet’in de adı vardır. Gençlere büyük görevlerin düştüğü ve gençlerin büyük görevler üstlendiği günlerdir. Nâzım için hayatının en mutlu haberidir bu. Daha 13 yaşında iken dayısı Çanakkale’de şehit olunca “Şehit Dayıma” şiiri ile emperyalist düşmanlara ilk ateşi açar. Şehit dayısı için sipere koşamayacak kadar küçük olan Nazım, şimdi M. Kemal’e koşacak kadar büyüktür. “Denizin içinde, dibinde, uskumrudan, kefalden, torikten çok denizaltının kaynaması umurumda değil, Anadolu’ya gidiyorum, M. Kemal Paşa’ya.” der.
M. Kemal, Ulusal Kurtuluşçuların matbaasından halkı Milli Mücadele’ye çağıran bildiri ve mısraların saçılması için Nâzım ve arkadaşlarını görevlendirir. Bu bildiri ve şiirler Anadolu’da Kuvayı Milliye’ye asker toplarken, Atatürk’ün ölümüne yakın ona hain yaftasını yapıştırıp iftira atanlar, Atatürk öldükten sonra onu zindanlara kapatanlar, o günlerde İngiliz gemilerine ve Yunan uçaklarına “Mustafa Kemal’in katli vaciptir!” fetvasını yükletir. İngiliz uşakları “Allahsız, dinsiz, kâfir!” suçlamaları ile halkı kışkırtır.
Savaş bitiminde Bolu’ya öğretmen olarak atanır. Bolu’da karşılaştıkları tutucu tepki ve gizli polis örgütünün takındığı güvensiz tutum nedeniyle yakın arkadaşı Vala Nurettin ile Sovyetler Birliği’ne giderler. 1924’te yurda döndüğünde sosyalist bir yurtseverdir ve ömrünün sonuna dek hep öyle kalır.
Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiltere’ye biat edenlerin torunları Nâzım’a “vatan haini” derler. Ancak Kuvayı Milliye Destanı’nı okuyanlar M. Kemal’e yazdığı mektupta “Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim” diyen Nâzım’ın kim olduğunu bilir!
Nâzım’a atılan iftira, genç subayları emre itaatsizliğe ve devlete isyana teşviktir. Ondan sonra nice devrimciye, nice Kemalist’e aynı suçlama yapılır. Milletin yeniden dirilmesinden korkanların devrimcilere en azgınca saldırı taktiğidir bu. Oysa Atamızın, Türk’ün Ordusunu önce Hitler’e, sonra da ABD’ye peşkeş çekmek isterler. En sonunda ABD çuvalları ile çullanır Türk askerinin üstüne. PKK namlusundan çıkan ABD kurşunlarıyla Türk gençleri şehit edilir.
Kuvayı Milliyeci Nâzım, askeri isyana teşvik suçu ile yargılanır. Önce 35 yıla, sonra bazı gerekçelerle 28 yıla mahkûm edilir. Nâzım’ın Atatürk’e yazdığı mektup, onun Kemalist devrimci ve Milli Mücadeleci ideallerden en büyük haksızlık anında bile vazgeçmediğini gösterir. Nâzım’ın mektubunun Atatürk’e ulaşması engellenir. Ancak Atatürk, Nâzım’ın mektubunun yanıtını çok önce Bursa Nutku’nda yazmıştır.
12 yıl 7 ay süren hapis yaşamından sonra 1950’de çıkan af yasası ile özgürlüğüne kavuşur. Bundan sonra Nazım Hikmet, polisçe sürekli ve açıkça izlenir. Kitaplarını yayımlatma, oyunlarını oynatma olanağı yoktur. Özgürlüğüne kavuştuğunda kalp ve karaciğerinden rahatsız olan, yaşı elliye varan Nazım Hikmet tüm bunlara karşın askere çağrılır. İktidardaki hükümet onun yurdunda barınmasını istemez. Bunun üzerine yurtdışına çıkmaya karar verir. 1951’de vatandaşlıktan çıkarılır. Bu kez yurt özlemi çekmeye mahkûm edilmiştir. 3 Haziran 1963’te geçirdiği kalp krizi sonucu Moskova’da ölür ve oraya gömülür.
Son söz olarak Nazım Hikmet insandır, sevgi doludur. Büyük bir şairdir. Vatanseverdir, son nefesini “Ah vatanım.” diye verir. Hoşça kalın, saygılarımla.