Yazıma başlamadan önce iki noktaya değinmek istiyorum. Birincisi her iktidar eleştirilir, muhalefet eleştirilmez. İkincisi bana “Senin bu AKP düşmanlığın nedir?” diyenlere ben de “Sizin bu körü körüne, tüm olanlara rağmen AKP’yi savunmanız size göre normalse, benimki de normal” derim. AKP’nin yaptığı en iyi iş sigarayı kapalı alanlarda yasaklamasıdır. Alkışlarım. Bunun dışında her iktidar partisinin yapacağı yollar, köprüler, barajları yapması artı bir şey değil. Ayrıca daha önce de yazdım, AKP TC’nin kuruluş değerlerine saygılı, toplum yararına, ülkeyi kalkındırmak için dürüstçe çalışsaydı ben onu niye eleştireyim ki. Ben bir köşe yazarıyım. Düşüncelerim bunlar. Beğenir, beğenmezsiniz. Ben sizin düşüncenize saygı duyuyorsam lütfen siz de herkesin düşüncesine saygı gösterin. Neyse gelelim konumuza..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğa cinayeti işleyerek, anayasayı çiğneyerek yaptırdığı 1,3 milyar liraya mal olan Kaç-AkSaray’ın kurşungeçirmez, bombalara dayanıklı, renk değiştiren camlara benzeri Türkiye’de üretilmesine karşın 701 milyon TL döviz ödenmesi(ki bu para ile 1000 metrekarelik 1000 kadın sığınma evi yapılırdı); bir aylık elektrik faturası bedelinin 1 milyar 140 bin TL olmasının anlamı büyük bölümü açlık ve fakirlik sınırı içinde yaşayan Türk halkına büyük saygısızlıktır.
TBMM'nde iç güvenlik paketi görüşmelerinde 5 vekilin yaralanmasıyla sonuçlanan AKP’nin paketin provasını yaptığı olayda AKP’li vekil Elitaş’ın “Kadın vekiller kendi kendini darp etti, CHP'liler takıldı düştü” demesinin ardından, bir diğer AKP’li vekil Saral’ın “Anlık bir refleksle tokmağı aldım salladım attım. Ama vurup vurmadığımı bilmiyorum.” demesi yalanda çığır açmaktır.
Ocak 2015’te emeklinin maaşı 23 TL, memurun maaşı 60 TL artarken çifte maaşlı vekillerin aylığının 1.711 TL artması, buna rağmen Arınç’ın “vekil maaşları yetersiz” açıklamasının anlamı birbirlerine atıp tutan iktidar ve muhalefet partilerinin, konu maaşlar olunca aralarındaki her şeyi unutması, milletle dalga geçmesidir.
Kepez Atatürk Anadolu Lisesi müdür yardımcısı Filiz G’nin sınıf başkanıyla toplantı yapıp “Bu okulda kızlar mini etek, tayt giyiyor. Okulda erkek öğrencilerden bir tim kuracağım. Erkekler mini etek giyen kızları önce uyaracak. Eğer devam ederlerse taciz yapılacak” demesinin anlamı ileri dönemlerde kadın ve kızlarımıza taciz, tecavüz ve cinayet suçu işleyecek bir nesile yol göstermektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “400′ü verin başkanlık sistemini kuralım”(herhalde CHP veya MHP için demiyor) “Milletim onlara bu emaneti teslim etmez” “İç Güvenlik Yasası teklifi öyle ya da böyle meclisten geçecek. Bir hafta önce olacaktı da bir hafta sonra iki hafta sonra olur.” demesinin, AKP adına siyaset yapmaya devam etmesinin anlamı, ettiği yemine rağmen taraflılığının ve her gün anayasayı ihlal etmesinin, savcıların görevini yapmamasının göstergesidir.
”Bu mevcut sistem, artık bize dar geliyor” ”Başkanlık sisteminde istikrar var, güven var.” Erdoğan’ın 12 yıllık başbakanlığı döneminde bunlardan hiç söz etmemesinin anlamı “Rabbena, hep bana, hep bana” demektir.
İngiltere’de gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama bile 7 yıl 7 gün hapis cezası verilmesi yanında 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 26 sanığı aklamak için “rızası vardı” diyerek serbest bırakmanın anlamı, ülkemizde hukukun ne durumda olduğunun göstergesidir.
“Hukuk bir avuç haşhaşinin şantajına mahkûm bırakılamaz.” “Egemenlik Anayasa Mahkemesi'nin değil milletindir. Peyami Sefa'nın güzel bir ifadesi var. Bizim, kitap yüklü merkeplere değil, kitabın içindekini sindiren insanlara ihtiyacımız var." diyen Erdoğan’a dava açmayıp Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesine 'Örnekleriyle Usulsüz Alıntı Sorunu' adlı kitabında AYM Başkanı Haşim Kılıç’a hakaret ettiği iddiasıyla dava açılmasının anlamı gücünün yettiğine öfkenin patlamasıdır.
17 Aralık operasyonu olduğu güne kadar cemaate toz kondurmayan, cemaati ve önderi Gülen'i öve öve bitiremeyen, Türkçe Olimpiyatları’nın 2012’deki kapanış töreninde Gülen’i Türkiye’ye davet ederek “Bu sıla hasreti artık bitmelidir. Bitsin istiyoruz...”; 17 Aralık operasyonu olduğu günlerde "Cemaat ne istedi de vermedik?" diye konuşan Erdoğan'ın bugün "Bu örgüt, CHP ve MHP'yi adeta parmağında oynatıyor." deyip cemaate örgüt muamelesi yapması komedi değil de nedir? Gerçi hangi konuda böyle değil ki? O an siyasi menfaatleri neyi gerektiriyorsa öyle konuşmakta ve neyi gerektiriyorsa öyle davranmakta.
Önceki seçimlerde türban, Ergenekon, balyoz, gezi olayları, başörtülü bacıma saldırı, son 2 seçimde “paralel yapı” şemsiyesi altına sığınılması; 7 Haziran seçimi için “Sümeyye’ye suikast yapılacak, CHP de işin içinde” senaryosunun uygulamaya konmasının anlamı mağdur rolü oynayıp ajitasyon yaparak oy toplamaktır.
İç güvenlik paketinin kabul edilmesinin anlamı polis devletine dönmektir.
Ve 1999 yılında yaptığı konuşma sırasında “Tüm Servetim Bu Yüzüğüm. Bir gün duyarsanız ki Tayyip Erdoğan çok zengin olmuş, bilin ki haram yemiştir.” 2014’te “Biz hep doğruları söyleriz!…” diyen Erdoğan’ın bugün dünyanın en zengin ilk 10 başkan arasında olmasının anlamını size bırakıyorum.