Çanakkale ruhunu anlamak

Abone Ol

   Ne zaman Çanakkale dense hemen içime bir hüzün çöker. O yüce ruhlu insanların karşımdaymış gibi iki büklüm olurum. Hiç görmediğim ama isimleri anıldığında yanı başındaymış gibi olurum. Onlardan hayâ ederim. Benim dünyamda onlar hep ayrı bir yer alırlar ve daima yaşarlar. Hepsine dedem der onların bir torunu olduğum için de gurur duyarım. İyi ki, varsınız derim. Çanakkale, o şehitlerle bütünleşmiş, yüce bir abidedir. Onlar olmasa Çanakkale de ne kalır. Onlar varsa orası var. Toprağa ve şehre değer katan, yüce ruhlu şehit dedelerimizdir. Torunları onların için orayı ziyaret ediyor.

       Peki, kim bu insanlar? Çanakkale olmasa idi hiç birini de tanımayacaktık. Bazen diyorum ki ,hiç savaşa sevinilir mi? Aramız da kalsın. Ben bu savaşa seviniyorum. O yüce ruhlu insanları tanıma fırsatı verdiği için. Yoksa nereden tanıyacaktık.   

        İsimsiz kahramanlardan 17. Alaya komutanı Yarbay Hasan bey hastalıklı uyuz bir köpeğe acır. Alaya alır. Askerine emir verir benim yemeğimin yarsını ver der. Bu köpeğe Canberk ismini koyar. Askerler soruyorlardı Hasan Bey’e; “Komutanım, bu köpeğe neden bu kadar alaka gösteriyorsunuz?” El cevap; “Yüce Allah’ın Kıyamette bu köpeğe neden merhamet etmedin, demesinden korkuyorum !”   İşte Hasan Bey böylesine iman-ı kamil birisiydi. Zamanla Canberk iyileşir yavuz bir asker gibi askerlerle nöbet tutar. Alayın maskotu haline gelir.  

        11 Temmuz da Fransızlarla yapılan savaş sonrasında Yarbay Hasan Bey savaş alanını dolaşırken, o sırada bir Fransız askerinin yerde kıpırdadığını gördü! Askerin yaralı olduğunu düşündü. Yardım etmek için Fransız askerin üzerine eğildi ki, ölü taklidi yapan asker, sakladığı hançeri Hasan Bey’in göğsüne sapladı. Ecdadı I.Murad Hüdâvendigâr gibi Hasan Bey de bir anda sarsıldı ve yere yığıldı. Yarasından oluk gibi kan akıyordu. Her şey aniden olup bitmişti. Yanına koşup gelen askerlerine fısıltı halinde şu sözleri söyledi; “Allah şahidimdir ki, bu Fransız’a iyilik etmek için yaklaştım!” Bu nasıl bir inanç ve hassasiyet?

        O an uzaklardan acı bir havlama sesi duyuldu. Canberk olanca hızıyla koşup koşup geldi ve velinimetinin yanına çöktü. Sahibinin ellerini yalıyor, adeta kalkması için yalvarıyordu... Derken, Kur’an okumak için “alay imamı” da geldi Hasan Beyi’in yanına! Hasan Bey; “Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim” duasını 33 kere okumasını söyledi alay imamına!... İmam duayı okurken Hasan Bey de tekrar ediyordu. Artık Yarbay Hasan Bey’in gözleri buğulanmış, çehresi solmaya başlamıştı.. Birden, silkinir gibi oldu ve yanındakilere; “beni ayağa kaldırınız” dedi. Askerleri onu yavaşça ayağa kaldırdılar. Üstü başı kan içinde olan ve son anlarını yaşayan Yarbay Hasan Bey; “Lâ ilâhe İllallah Muhammedün Rasulallah” dedi. Yüzünde derin bir tebessüm oluşmuştu... Ve ardından saygılı bir biçimde sözlerine devam etti. “NİYE ZAHMET BUYURDUNUZ YA RESULALLAH” ve olduğu yere yığılarak ruhunu teslim etmiştir. Bunun gören Mehmetçikler Yarbayın üstüne Türk Bayrağını örterler. Köpeği Canberk’te bayrağın altına Yarbay Hasan'nın ayak ucuna yatar ve bir sure sonra askerler Yarbay Hasan 'ı defnetmek için gelirler bayrağı kaldırdıklarında köpeği Canberki kaldırmak isterler ama bir türlü bunu başaramazlar aradan biraz zaman geçtikten sonra Canberk’te ölür. Yarbay Hasan' defnettikten sonra köpeği Canberk'i  de ayak ucuna defnederler. Sadece insanlar değil hayvanlar dahi onlara vefa gösterdi.

      Seyid Onbaşıyı mı anlamak istiyorsun? Evet, 18 Mart’ta her biri yüzen şehir misali, zırhlılarla boğazı geçmeye çalışanların (İngiliz Donanması 452 yıl hiç yenilgisi yok) belalısı Havran’lı Seyid Onbaşı’yı ben de özledim. Rumeli Mecidiye Tabya’sına düşen bomba sadece cephaneliğe değil yüreklere de düşmüş, ama çırpınan ümitleri yok edememişti. Kol, bacak bir yana, sağanak sağanak yağan ölüm bir yana… Neredeyse bütün tabya sonsuzluğa kanatlanmış, ortalığa can pazarı kurulmuştu. Niğdeli Ali’nin şaşkın bakışları arasında benim aslan yürekli Seyid’im nasılda yüklenmişti mermiyi… Kemik sesleri arasında “La havle” diyerek namluya sürdüğü 276 kg. mermi; bitti denilen bir savaşı geri çevirmişti. Tepeden manzarayı izleyen gözleri yaşlı komutanlar “Allahû Ekber” sesleriyle dilekçelerini en yücelere çoktan göndermişlerdi

         Çanakkale’ye giden Ezineli Yahya Çavuş’un meçhul anasını da konuşmak istiyorum. Unutmayın her kahramanın arkasında yüce ruhlu anneler mutlaka vardır. Nasıl bir anne halâ aklım almıyor.  

        Ezineli Yahya Çavuş mu dedin? Hani şu Ertuğrul Koyu’nda 66 arkadaşıyla 3 bin düşman askerini denize gömen Yahya Çavuş mu? Bilmez olur muyum, neden mi çırpınmış şehit olmak için. Annesi ona “Balkan Savaşı’nda yenilmemize rağmen eve sağ döndün, eğer Çanakkale’de de yenilip eve sağ dönersen analık hakkım sana haram olsun, git oğul, git! Ya zafer getir ya da şehadet!” dediği için var gücüyle mücadele etmiştir. Daha yeni doğan oğlunun yüzünü bir kere görmeden, hasretiyle cennete kanatlanmıştır.

             Ya birde cephenin gerisine bir bakalım. Size ilginç bir vefa örneklerinden birini anlatmak istiyorum. Halil Çavuşun hanımı bir gün dükkâna gelir:" Bey iki asker geldi seni sordular. Hemen Askerlik Şubesine gidecekmişsin.
            Acaba, oğlumuz Ali’ye bir şey mi oldu? Yüreğime bir kor düştü" der."Tamam Hanım, olur. Ben Şimdi gider öğrenir gelirim." Sen ocağa bir kuru fasulye koyda akşama yiyelim." Halil Çavuş dükkânı toparlar, Askerlik Şubesine gider kendini tanıtır. Komutan ayağa kalkar." Sen nerede kaldın yürü!" Edremitliler Çanakkale’ye gidiyor. Koş yetiş!" Aman Bey, varıp eve haber vereyim. Helalleşelim. Mümkün değil kafileden kopma! Biz haber veririz. Gerçekten de hemen eve koşup, kocanızı Çanakkale’ye yolladık diye haber vermişler.
      Aradan hayli zaman geçer. Halil Çavuşun oğlu Ali, İstiklal Harbinden sonra geri döner. Halil Çavuştan bir daha hiçbir haber alınamaz. Ben Çanakkale’den dönmeyen Halil Çavuşun oğlu Ali’nin torunuyum. Ninem hayatının sonuna kadar her akşam kuru fasulye pişirdi. Kendisi o yemekten ağzına tekbir lokma hiç koymadı.
        Hep bize yedirirdi. Ölene dek hep o boş tabağı sofraya koydu. Kaşığı yanında hazır boş tabak. Dedemizin tabağıydı." Gelirse hemen koyuvereyim yemeğini acıkmıştır. Özlemiştir. Hemen koyuvereyim" diye.. Ninem o boş tabağı hiç üşenmeden o varmışçasına hep o sofraya koydu, kaldırdı. Ölüm döşeğinde bile" dedenizin tabağı. Dedenizin tabağı. Koyun! Diyordu. Bir şey daha bizim evde hala her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar "bıktık" diye mırın kırın ediyorlar. Ama hala pişiyor ve pişecek.

      Onlar savaşta ne yiyordu merak ediyorsun değil mi? Bak sana biraz anlatayım. Sabah sadece şekersiz üzüm hoşafı; ekmek yok, çorba yok. Öğlen, hoşaf da yok. Akşam yine şekersiz üzüm hoşafı ve tam ekmek… Ekmek tam diye sevinme hemen, sen belki bilmezsin. Ekmek tam ise ertesi gün sabah ve öğle yemek yok demek, ta akşama kadar aç beklemek demekti. Yarın akşam mükellef sofra mı beklersin, sadece buğday çorbası ve tam ekmekti gelen. Ama kimin umurundaydı. Hepsi emsalsiz birer kahraman olan gönüllü Türk evlâtları ölürken bile Hakk’ın huzuruna aç gitmek pahasına, yemeğini ziyan etmemek için ekmeğini arkadaşına vermekten biran bile çekinmedi.

       Ve sen genç kardeşim, delikanlım; Çanakkale’yi unutma ve unutturma. Yolun ne zaman tarihten geçse Çanakkale’de dur biraz, dinle; atalarının kanlarıyla sulanmış bu toprakların sesine kulak ver. Çünkü kulağınla değil ancak yüreğinle işitebileceğin o ses senden bir cevap bekliyor. Düşman zırhlı gemilerle; senin vatanını, namusunu, hürriyetini, inancını kısaca her şeyini almak için gelmişlerdi. Ama ümmet olmanın şuurundaki ecdadın, emanete sahip çıktılar, vermediler. O gün maddenin mânâya, bâtılın Hakk’a karşı mücadelesiydi. Bayrak şimdi sende, koş ve emaneti senden sonrakine ver. Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi: “ Tohum saç, bitmezse toprak utansın!/Hedefe varmayan mızrak utansın!/Hey gidi küheylan, koşmana bak sen! /Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! 

        Sözlerimi noktalarken, onlardan küçücük bir kesit anlatabildim. İnşallah beni bağışlarlar. Ne kadar yazsam da onlar için az… Ne mutlu bana Allah (cc) imanın şuuruyla kalpleri çarpan böyle yüce ruhlu ecdadımız var. Kıyamete kadar bu yüce ahlakınız nesilden nesile Allah (cc)izniyle dolaşacaktır. Sizleri Hiç unutmayan bir torunuz olarak, sizlere Ebedi hayatınız da Rıza-i İlahiyeyi kazanan ve yaşayan kulların zümresine önce sizleri ve daha sonra biz torunlarınızı da dâhil etsin. Ruhlarınız Şâd olsun…