Türkiye’nin Doğu problemi aslında yeni bir problem değil..
Osmanlının son döneminde başlayıp,Genç Cumhuriyetle daha kökleşmiş bir problem..
Problem, maalesef uzun yıllar iki farklı unsurken son dönemde tek bir problem halinde gösterilmeye çalışılmakta.
Problemin kökü, “Kürt Problemi” olarak Osmanlıdan intikal eden bir problem.
Ancak bu problem, Alevi, Solcu, Müslüman kesiminde içinde yer aldığı ulus devletinde zulüm ve adaletsizlik ile beslenerek 1984 yılında kökü dışarıda olan PKK olarak bölgenin kucağına bırakıldı. Hâlbuki Kürt problemi bölgenin gerçekte 3 büyük hastalığı. Yüzyılların mirası..


1.Cehalet
2.Zaruriyet
3.İhtilaf

1.Bölgenin yüzyıllardır ihmal edildiği nokta EĞİTİM. Osmanlının son döneminde giderek medreselerin fonksiyonlarını kaybetmesi, yeni açılan modern okullarında bu bölgede çok sınırlı kalması eğitim noktasında bölge insanını cahil bıraktı. Ancak son yıllarda bölgede açılan okullar, üniversiteler maalesef bu boşluğu dolduramadı. Sebebi tartışılabilir. Öncelikle içi boş müfredat…Lüzumsuz ve gereksiz bilgi hamallığı..Ardından da devletiyle, milletiyle problemli öğretmenlerin sürgün yeri mantığı.
Burada AK partinin kendine bir öz eleştiri yapması gerektiğini düşünüyorum. Dağa çıkan yada çıkartılan, sokaktaki olayların baş aktörü hep okul çağındaki çocuklar. 13 yıldır tek başına iktidar olduğunu söyleyen bir siyasi irade acaba şu soruyu kendine sorma ihtiyacı hissediyor mu? İktidara geldiğimiz 2002 yılında okulun ilk basamağı anaokuluna başlayan 5 yaşındaki çocuk şimdi 18 yaşında ve devletin karşısına neden elinde en hafifi taş, molotof ve silahla dikilmekte? Ben bu çocuklara nasıl bir eğitim verdim ki karşımda beni tehdit eden unsur olarak çıkıyor?
İsterseniz biz size yardımcı olalım. Önce müfredat, sonra öğretmen unsuru üzerinde biraz kafa yormaya ne dersiniz?

2. Zaruriyet. Bölgenin temel ihtiyaçları uzun yıllar ihmal edildi. Bunda şüphesiz ki bölgenin coğrafi yapısı önemli rol üstlendi. İnsanlarının karnını doyuramadığınız, onlara insanca hayatını devam ettirecek iş imkânı bulamazsanız, bir müddet sonra karanlık bir mecraya akarlar. Bu konuda AK parti iktidarı 13 yıllık icraatıyla adeta o bölgeyi yatırım cenneti haline getirdi. Zaruriyetler büyük ölçüde giderilerek yatırımlar bölge insanına götürüldü. Ancak burada yine halkın bilinçlendirilmesi, yapılanları görmesi açısından eğitim zafiyeti dikkat çekmekte.

3. İhtilaf. Yüzyıllardır bölgede Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız, İsrail ajanları karış karış gezmekte. Bölgenin adeta ihtilaf haritasını çıkartmakta. Aşiretler arasındaki husumet ile bölge halklarını bir araya gelemeyecek şekilde işlemekte. Buna karşılık ülkenin istihbarat birimleri masa başında kendilerine, kendi topraklarıyla ilgili istihbaratı başka ülkelerde almakta. Öncelikle bu konuda daha ciddi bölgesel istihbaratlar toplanmalı. Bölgenin dinamikleri harekete geçirilerek devletiyle barışık unsurlar halinde çalışmaları sağlanmalı.

Cumhurbaşkanının çözüm sürecini PKK ile oturup masada çözmeye çalışması doğru gibi görünse de eksik bir yaklaşımdı. Zira çözüm süreci, problemin karşılıklı muhataplarının masada yer aldığı bir süreçtir. Bakıldığı zaman problem başta PKK olarak algılandı. Hâlbuki eksik olan Kürt halkının temsilcisi olan kitle masada yoktu. BDP yada bugün ki HDP siyasi bir parti. Elbette Kürt halkının siyasi temsilcisi olarak masada yeri olabilir. Ama sadece bu siyasi oluşum Kürt halkını temsil edemez. STK’ lar bu oluşumda masada yerlerini almalıydı.
Çözüm sürecini tamamen ortadan kaldıran yaklaşıma katılmıyorum. Zira çözüm sürecini ortadan kaldırmak, problemi kaldırmıyor. Çözüm süreci olmalı. Ama süreci iktidar değil, meclis yönetmeli. Meclisin yöneteceği süreçte de muhatap Abdullah Öcalan, HDP olmamalı. Bu sürece mutlaka Kürt halkının temsilcileri konumunda STK’ lar yer almalı.
Türkiye Kürt meselesini mutlaka çözmeli. Bununla birlikte Alevi, Müslüman, Sol meselelerini çözme iradesini de biran önce ortaya koyacak daha demokrat, daha özgürlüklü, daha hukuk devleti anlayışı ve uygulamaları gerekli.
Yedi yüz yıl 46 etnik grubu kardeşçe yaşatan bu anlayış mutlaka bunu da gerçekleştirecektir.
Yeter ki sağduyu ile devlet uyanıklığını birlikte yürütelim…