Hatırlarsanız, 24 Nisan 2011’da Erdal Sarızeybek’i konferans vermesi için Tire’ye getirmiştik. O konferansta Sn. Sarızeybek “Cumhuriyet devrimlerinin halka yayılmaya başlaması, feodal din ve aşiret ağalarını hiç memnun etmedi. Çünkü halk aydınlanmakta, feodal ağalara körü körüne itaat devri sona ermekteydi. Bu yüzden doğuda Atatürk Döneminde birçok ayaklanma çıktı. 1938’den sonra doğuda ayaklanma çıkmadı, çünkü toprak ağaları meclise girdi.” demişti.
Gerçekten de doğu illerindeki aşiret yapısı ile Atatürk çok mücadele etti. Bölgede feodal bir baskı düzeni kurmuş olan Kürt aşiretleri en başından itibaren Atatürk'ün bu medeniyet projesine karşı çıktılar. Ve kendi gerici toplumsal yapılarını devam ettirmeye çalıştılar. Kurtuluş Savaşı'yla kovulmuş İngiltere, Fransa gibi emperyalist devletler de Kürt aşiretlerinin bu gerici isyanlarını her seferinde destekledi.
Her ayaklanmayı ordu kuvvetiyle anında bastıran Atatürk; 15 yıl boyunca Dersim'i barış yoluyla kazanmaya çalıştı. Fakat Dersimin ağaları dünyada savaş rüzgârlarının estiği ortamda Türkiye'yi arkadan vurmaya kalkıştılar. Bu amaçla “Devlet gelince karılarınız gündüz sizin gece askerin olacak. Evlerin bir giriş bir çıkış kapısı olacak; ikisinde de birer polis bekleyecek. Her şeyi elinizden alacak. Keçilere yedirdiğiniz meşe yapraklarını bile size para ile satacaklar!” türünden yalanlar uydurdular. Ve halkın eline son model binlerce tüfek vererek onları Türk ordusu ile savaşmaya zorladılar.
Doğuda isyanlar 1924’te Hakkâri’de Nasturi İsyanı ile başladı. 1925’te Şeyh Sait İsyanı yeni devleti sarsan en büyük isyandı. Doğu Anadolu’da şeriata dayalı bir Kürt Devleti kurmak için İngilizlerin kışkırtması ile çıkan bu ayaklanma zor bastırıldı, ayaklananlar idam edildi, ama olan Musul’a oldu. İngilizler amacına ulaştı. Musul elden çıktı. Daha sonra Bitlis, Diyarbakır, Ağrı ve Van dolaylarında birçok isyan çıktı.
1930'daki Ağrı isyanının bastırılmasının ardından Doğu Anadolu'daki gücüne büyük darbe vurulan aşiret reislerinin Dersim dışında tutunabilecek bir yeri kalmamıştı. Dersim aşiretlerinin bir ayaklanmaya hazırlandığı daha 30'ların başlarında tespit edildi. Pek çok resmi raporun yanı sıra Başbakan İnönü ve Ekonomi Bakanı Bayar'ın Şark Raporları da, bu konuda uyarılarla doludur.
Atatürk’ün isteği ile 1935'te “Tunceli Vilayetinin Kurulmasına İlişkin Kanun” kabul edildi. O zamana kadar Dersim olarak bilinen yöreye Tunceli ismi verildi. Tunceli köyleri yapılan yol ve köprülerle “medeniyet”le tanıştı. Hastane, okul yapıldı, doktor, öğretmen götürüldü. Mahkeme yapıldı, adalet götürüldü. Aşiret reislerinin silahlarına el konuldu. Tabii tüm bu “medenileşme” hareketi gerici Kürt aşiretlerinin direnişiyle karşılaştı.
21 Mart 1937’de Seyit Rıza liderliğindeki Abasan Aşireti, Harçik Köprüsü'nü yakarak isyanı başlattı. Aynı gece İsmail Hakkı isimli bir teğmen komutasındaki karakola isyancılar tarafından saldırı düzenlendi, karakol yakıldı ve orada 33 askerimiz şehit edildi. Ertesi gün Hükümet Konağı, ilçede yeni kurulan ilkokul ve hastane de ateşe verildi. İsyanın hedefi açıktı. Devlete vergi vermeyi ve askere gitmeyi, devletin okulunu, köprüsünü, yol ve sağlık ocağını istemiyorlardı. Osmanlı Döneminde kendilerine tanınmış olan bölgesel hükümranlık haklarını eskiden olduğu gibi kullanmak istiyorlardı.
Atatürk’ün bu isyana bakışı günümüzden farklı oldu. İsyancılarla anlaşmadı, onların ardındaki emperyalistlere teslim olmadı ve Türk milletini bölecek adımlara izin vermedi. İsyan açılımlarla değil, askeri bir harekâtla bastırıldı. Bölgeye gönderilen Tunceli Valisi Korg. Abdullah Alpdoğan arazinin sarp olmasından ötürü 20 Bin askerle isyanı bastırmakta başarılı olamayınca içinde Sabiha Gökçen’in de bulunduğu 3 uçak filosunun hava harekâtına girişti. Direnişi kırılan isyancılar teslim oldu. Seyit Rıza ve 6 aşiret reisi idam edildi. Ancak olaylar durulmadı. 1938'de Kureyşan aşireti intikam için yeniden ayaklandı. Bu da bastırıldı.
Dersim ile ilgili gündemdeki suçlamaları, bazı belgeleri ve yorumlarımı gelecek yazıma bırakıyorum. Saygılarımla, hoşça kalın.