Öğretmenler bugün de geçmişte olduğu gibi fazla bir şey istemezler. Onların tek isteği öğrencilerinin başarılı olup iyi bir yerlere geldiğini görmek ve öğrencileri ile karşılaştıklarında onlar tarafından hatırlarının sorulmasıdır. Bu duyguyu öğretmen arkadaşlarım bilir.
Bir zamanlar “öğretmen” vardı. Hele benim öğrenciliğim zamanında. Yanından geçerken mutlaka “iyi günler öğretmenim” diyerek yanından geçilen öğretmenler. Ana-babalarımızın “eti senin, kemiği benim” dediği yıllarda el üstünde tutulan bu öğretmenlere bugün neler reva görülüyor, biliyor musunuz?
Ben de bir öğretmen idim. Bu çok sevdiğim mesleğimden emekli olalı 7 yıl oldu. Ancak hala öğretmenlik aşkım sönmedi desem yalan değil. İlkokula başladığımdan itibaren yapacağım mesleği seçmiştim. Öğretmenlik. 1973’te Büyükkale Mediha İçel Ortaokulu’nda göreve başladım. 20 yıl her gün görevime Tire’den gidip geldim. Daha sonra atandığım Tire Kutsan Anadolu Lisesi’nde 11 yıl öğrencilerim bana öğretmenliğimin en güzel yıllarını yaşattılar. Sakın Büyükkale’deki öğrencilerim alınmasın. Orada da zevkle yaptım işimi. Öğrencilerimin hepsini çok sevdim, onlar tarafından sevildim, sayıldım.
1985’li yıllardan sonra eğitim sistemimiz iyice bozulmaya başladı. Dikkat edin, eğitim diyorum, öğretim değil. İkisi farklı şeyler. Öğretim öğretmenlerin öğrencilere bilgi öğretmesidir.. Ancak eğitim öğrencinin yaşamında, toplum içinde nasıl davranacağı, nasıl iyi bir vatandaş olarak yetiştirilmesi ile ilgilidir. Eğitim ailede başlar. Eskiden ailede yanlış verilen eğitim okullarda düzeltilirdi. Yaramaz çocuğu olanlar “Okulda öğretmenler çocuğumu uslandırır.” derlerdi.
Gel zaman, git zaman her şey değişti. Öğrenciler derse ilgisiz hale geldi. Çünkü kaç tane zayıfı olursa olsun sınıfını geçiyorlardı. Niye ders dinlesinler, neden çalışsınlar? Hatta neden kitap okusunlar? Derslerde bu tip öğrenciler yakışıksız davranışlara başladılar. Ben öğrencinin öğretmeninden çekinmesi gerektiğine inanırım. Öğrenci çekinecek ki öğretmen dersini rahatlıkla yapabilsin. Otorite kurmak için öğrenciye kendini kabul ettirmek gerek. Ancak yaptırım kalmadı.
Dersin akışını bozan öğrenciyi öğretmen uyarmak zorunda. Uyarmadan anlamayan çocuğa aileler ne yapar? Kızar. Ancak öğretmen bağıramaz. Bağırırsa ne olur? Çocuk ailesine gider, “Öğretmenim bana hakaret etti” der, aile okul müdürüne şikâyete gider. Eğer müdür basiretsiz biri ise öğretmeni çağırır, veliden özür diletir. Öğretmenin orada düştüğü durumu göz önüne getirin. Öğretmen bu durumda öğrenciyi nasıl eğitebilir? Dersi rahatça işleyebilmek için öğrenciyi dışarı atsa, yasak. Dövse(ki ben buna kesinlikle karşıyım.) soruşturma açılıp ceza alır. Siz olsanız ne yaparsınız?
Bugün bazıları öğretmenlere sözle saldırmakta. Neymiş, çok maaş alıp az çalışıyorlarmış. Benim gözümde her meslek kutsaldır. Her mesleğe sonsuz saygı duyarım. Ancak sorumluluğu en çok olan meslek öğretmenliktir. Öğrenci başarısız olursa hesabı öğretmenden sorulur. Dersi biter, eve döndüğünde bile görevi bitmez. Gece günlük plan yapar, ertesi günü işleyeceği konuya hazırlık yapar. Sınav sorusu hazırlar, yazılı kâğıtlarını okur. Bunun için de fazla mesai almaz. 4-5 yıl öğretmen olmak için okur, KPSS’de yüksek puan alıp Milli Eğitimin atayacağı sayı içine girebilirse mesleğine başlar. Aldığı maaş göze batar. Peki, gözümüz yok ama siz ilkokul mezunu bir işçinin aldığı maaşı ve emekli olunca aldığı ikramiyeyi öğretmenler ile hiç karşılaştırdınız mı? Söyleyeyim 2 misli. Sakın beni yanlış anlamayın? Onların aldığında gözümüz yok. Yalnızca eleştirenlere söylüyorum. Atatürk cumhurbaşkanı iken maaşının arttırılması gündeme gelmiş. “Maaşım öğretmen maaşını geçmeyecek şekilde arttırılsın” demiş. Şimdiki cumhurbaşkanı maaşı ile öğretmenlerin maaşını karşılaştırmayı bu kişilere bırakıyorum.
Yazımı iki değerli düşünürün sözleri ile bitiriyorum. “Dünyada her şeye kıymet biçilebilir. Ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez”(Socrates). “Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir şey tanımıyorum”(Diyojen). Tüm öğretmenlerimin “Öğretmenler Günü” kutlu olsun. Saygılarımla, hoşça kalın.