Yüzüncü yılını kutlamaya yaklaştığımız Cumhuriyetimizin en acı sonuçlanan oylamasını yaptık, 16 Nisanda. Öncelikle söylemek gerekirse bu ülkede yıllardır söylediğim gibi her seçim şaibeyi de yanında getiriyor. Her seçim sonrası muhalefeti uyarıyorum. Bu SEÇSİS oy sayma sistemi ile muhalefet hiçbir seçim kazanamaz. Bunu iptal ettirmek için bir şeyler yapın. Yunanistan bile bu sistemi istemedi. Gerekçe çok hile yapılabilmesi. Bu sistem sürdüğü sürece daha çok hayıflanırız.
Bu oylama artık bardağı taşırdı. Yasa dışı usulsüzlükler oylamaya damga vurdu. Hem mühürsüz oy pusulaları, mühürsüz zarflar, hem de tercih mührü yerine evet mührü basılı oy pusulaları. Ayrıca onlarca hile yapıldığını kanıtlayan videolar. Bismillah çekilip “evet”e oy basılıyor. Bu oylamada hile yapıldığını AGİT(Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) de açıkladı. Bakmayın Cumhurbaşkanının sert tepki gösterip “AGİT diye bir örgüt var. Avrupa'da bunlar kendilerine göre bir rapor hazırlıyorlar. Türkiye'deki seçimler şöyle olmuş böyle olmuş. Önce haddinizi bilin haddinizi.” dediğine. Madem raporunu dikkate almayacaktınız neden adamları Türkiye’ye davet ettiniz?
Gelelim başlığa. Bugüne dek bu “Ey” sözünü hep cumhurbaşkanı ve iktidardan duydunuz. Bugün affınıza sığınarak ben kullanmak istiyorum. Amacım asla hakaret değil. Uyarı ve hatırlatma, böyle biline.
Ey Cumhurbaşkanı. Seçildikten sonra ettiğin tarafsızlık yeminini hiç tutmadın. Oylama mitinglerini devletin parası ile yine tarafsızlığını hiçe sayarak yaptın. Oylama akşamı yaptığın açıklamalar benim gibi herkesi şaşırttı sanırım(sizin kesim hariç tabi) Ben sizden 16 Nisan akşamı “YSK kesin sonucu henüz açıklamadı. Kesinleşsin o zaman konuşurum” demenizi beklerdim. Bir cumhurbaşkanına bu yakışırdı. Ancak siz şaibelerle dolu, itirazların yapılıp sonuçlanacağı süreyi beklemeden “Seçimlere gölge düşürme yarışına girmeyin. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Artık sür eşeği Niğde’ye.” dediniz.
Ey Yüksek Seçim Kurulu. Seçime gölge düşürdünüz. "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun"un ilgili maddelerinde "Üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tümü yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır." ve yine “Üzerine 'TERCİH' mührü dışında veya 'TERCİH' mührü yerine herhangi bir özel işaret, herhangi bir isim, imza kaşesi, mühür veya parmak izi basılmış birleşik oy pusulaları geçerli değildir” denmesine rağmen oylama günü “YSK, sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına karar vermiştir” diye karar aldınız. Bunun anlamı şudur: “Maç devam ederken futbol hakemi 9 kusurlu hareketi 6’ya indiriyor. Ceza alanında elle oynamak serbest diyor.” YSK Başkanı Sadi Güven, “Kurul daha önce aynı kararları vermişti” diyor. Verdiği örnekler 1994 ve 2004 yıllarına ait. Oysa “Mühürsüz oy geçersizdir” hükmü sizin aldığınız kararla 2010’dan bu yana yasak. Şuna inanıyorum, hayır çıksaydı(ki çıktı) bu kez mühürsüz oy pusulası var diye yine oylamayı iptal ederdiniz. Buna hazırlıklıydınız. En az % 55 “hayır”ı “evet”e çevirdiniz. Tarafsızlığınıza helal olsun.
Ey Bekir Bozdağ. Yaptığın açıklamanın farkında mısın? Neymiş “Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın 'ret' kararı dışında karar verme seçeneği yokmuş” Hani bağımsız yargı? Nasıl yargı kararını etkileyici konuşma yaparsınız? Merak etmeyin sonuç belki değişmez ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı gerçeği ortaya koyup halkın kafasında soru işareti oluşturacaktır.
Ve “Ey % 51,4. Helal olsun size. Mutlusunuz değil mi? Dünyada hiçbir millet yoktur ki Türkiye’deki gibi “Bize demokrasi, cumhuriyet bol geldi, biz monarşi yani krallıkla yaşamak istiyoruz” desin ve bunu havai fişeklerle kutlasın. Bu ülkeyi 7 düvel yıkamadı, ama siz cumhuriyeti sona erdirdiniz. Bakın Akit gazetesi haber müdürünün tweetine: "Eski Türkiye'nin cenazesi 17 Nisan Pazartesi günü Anıtkabir'de kılınacak cenaze namazına müteakip Buckingham Sarayı aile kabristanında toprağa verilecektir." İşte siz cumhuriyete darbe yaptınız, ama size cumhuriyeti yıktırmayacağız.
Din dediniz, Kuran ile dalga geçtiler. Vatan dediniz, “Ne Mutlu Türküm Diyene”yi kaldırdılar. Yetmedi Barzani’nin paçavrasını bayrak diye şanlı bayrağımızın yanına astılar. Evet çıkarsa terör bitecek. istikrar olacak dediler. 15 yıldır bu ülkeyi tek başına yönettiler. Bitti mi? Dolar 4 liraya yaklaştı, bankalara kredi kartı, kredi borçları arttı. Millet ödeyemiyor. Şimdi kim ödeyecek borçlarınızı. Ey evinde ekmeği, cebinde parası olmayıp gelecek iki koli makarna, on torba kömüre muhtaç bırakılan kesim. Yalnız yol, köprü yapmakla her şey çözümlenmiyor. Siz bu ülkenin geleceğini sattınız. Hala göremiyor, hala uyanamıyorsunuz. "En yüce divan, vicdandır." Vicdanınız rahattır inşallah. Ancak “Her şeyin hakkında bir hayırlısı vardır.” Hakkımızda hayırlısı. Dilerim 2019 seçimlerinde seçilen sizden biri olmasın. O zaman iktidarınızı göreceğim. Anayasayı bir daha değiştirmeye kalkacaklar mı bakalım?
Yazımı Ulu Önder Atatürk’ün şu sözleri ile bitiriyorum.” Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” Ey Atam! Şimdilik bu sözümüzü tutamadık. Utanıyoruz. Ancak pes etmedik, etmeyeceğiz. Her zaman yolunda, izindeyiz. Saygılarımla, hoşça kalın.