Gül, öğretmenim bu lâleler sizin için

Abone Ol



        İnsanın dışındaki bütün canlılar yeryüzüne adımlarını atar atmaz, yaratılış amacına uygun olarak varlığın genel ritmine uyarlar. Onlara geldikleri yerde her şey öğretilmiş gibidir. Yeni doğan ördek yavrusu, hemen yüzmeye başladığı gibi. Bir insanın aynı ölçüde ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için uzun yıllara ihtiyacı vardır.

        Eğitim de ailenin yeri, özellikle vurgulanması gereken bir konudur. İnsanın ailesinden aldığı eğitim, hayatı boyunca onu etkiler. Burada annenin eğitimdeki yeri öne çıkar. Büyük bir zat bu konu da : “Evet insanın birinci üstadı ve tesirli öğretmeni, onun validesidir.” Ancak günümüzde kadının çalışma hayatına girişi ve büyük ailelerden küçük çekirdek aileye dönüş başlayınca anneler bu vazifelerini yapamaz hale gelmiş. Bu durumda annenin üzerindeki görevi kaybolmuş. Konu büyük bir zatın dediği gibi : “Çocuk terbiyesinin ebeveynlerden çok, öğretmenlere bırakıldığını ifade eder.” 

       Bu kudsî mesleğin sahibi olan öğretmenlerimiz fedakâr olmalı. Himmet ve hamiyet sahibi olmalı. Bir büyük zât şöyle buyuruyor: “Bir insanın kıymeti himmeti nispetindedir. Kimin milleti himmeti ise o kimse tek başıyla küçük millettir. Kimin himmeti nefsi ise o insan değildir.”

       Bu meslek öylesine kudsî ki, Peygamberimiz (SAV.) : “Âlimlerin mürekkebi, şehidlerin kanından üstündür.” Bu mesleğin kudsîyedi biz öğretmenleri gerçek manada sararsa o zaman bizleri şehidlerin üzerine çıkaracak bir yol oluyor. Bu meslek neyle değişilir ki, hangi takdir güzel duygu bu mesleği karşılayabilir. Herkes sussa, hiç kimse bir şey demese, ama sadece Allah bilse, bu neyle değişilir. Bu gönül ateşi bir yansa herkesi, her şeyi ışıtır ve gönüller mutmain olur.   

       Peygamberimiz (SAV.): “Ya öğrenen ol, ya öğreten ol, ya onları seven ol ama asla dördüncüsü olma.” Buyurmaktadır. Ben de hep şunu Rabbimden istiyorum, Allah’ım beni dünyada ve ahirette talebe et diyorum. Çünkü o kudsî vazifenin diri ve ümitvar olması için, öğretmenin hayat boyu öğrenci olması gerekir. Aliya İzzetbegoviç : “Yeryüzünün öğretmeni olmak için, gökyüzünün öğrencisi olmak gerektir.” Demiş. Ne güzel söylemiş.  

       Şimdi himmet ve hamiyetle alakalı bir güzel örnek verelim. Hz. Peygamberin(SAV.) en yakın arkadaşı ve en yakın yoldaşı olan Hz. Ebubekir (RA.),Peygamberimiz (SAV.)’den aldığı şefkât dersiyle şöyle dua eder: “Ya Rab, beni cehenneme al ve vücudumu öyle büyüt, öyle büyüt  ki, ehl-i  imana yer kalmasın.” Fedakarlık ama ne fedakarlık. Biz ne derece fedakarız?

        İmam-ı Âzam’a bir hasta getirilir. Hasta sürekli bal yemektedir. İmam-ı Âzam hastaya kırk gün sonra gel der. Kırk gün sonra hasta geldiğinde şunu söyler, evlat bir daha bal yeme der. O da bir daha yemez. Anne dayanamaz. Biz kırk gün bunun için mi bekledik der. İmam-ı Âzam ise siz geldiğiniz de ben de bal yiyordum. Şimdi bal yemeği bıraktım. Bir insan karşıyı etkilemesi için önce kendi nefsinde bunu yapmalıdır. Sigara içen bir doktorun, sigara sağlığa zararlı demesi gibi. Bu ne kadar inandırıcı olur.  
       Madem öğretmenlik böyle kutsal bir meslek, geleceğin öğretmenlerinin vizyonu ise öğrencilerini kendi çağlarına göre değil, onların yaşayacağı çağa göre yetiştirmek olmalıdır. Bir yandan müspet ilimler öğretirken öbür yandan da her öğrencinin kendisine, ailesine, vatanına ve dünyaya faydalı evrensel değer ölçüleriyle donatılmış bireyler yetiştirmek olmalıdır.

        Mevlana gibi bütün milletlere ne olursan ol yine gel demeyi başarabilen öğrenciler yetiştirebilmek. İşte o zaman bu millet tekrar o şeametli eski günleri yeniden bu öğretmenler getirir. Dünya huzura kavuşur.

         Bu duygu ve düşüncelerle kendini geleceğin ideal öğretmeni hisseden bütün öğretmenlerin öğretmenler gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Ebediyete intikal edenlerin de ruhları şâd olsun diyorum.Her şey gönlünüzce olsun Hoşçakalın.