Kur’an-ı Kerim de anlatılan olaylar sadece o zamanı anlatmıyor. Acaba bunların hiç günümüze bakan yönü yok mudur? Oysa Kur’an zamansızdır. Zaman geçtikçe gençleşir. Anlattığı her olay semboliktir. Her asırda karşılıkları vardır.
Firavun, vezirine emreder ki: “Bana yüksek bir kule yap, gökyüzünün halini gözetleyeyim. Semanın gidişatından acaba Hz. Musa’nın (as) dava ettiği gibi sema da tasarruf eden bir ilah var mıdır?”
Bu cüzi hadise ile dağsız bir çölde olduğundan dağları arzulayan ve yaratıcıyı tanımadığından tabiat-perest olup rububiyet dava eden, yaratıcının yaptığı her şeyi kör tabiata verir. Bir nevi Allah (cc) inkâr etmiş olur. Cern şehrinde yapılan dünyanın oluşumu ile alakalı deneylerde bir nevi bunu çağrıştırmaktadır. Deney sonucu Allah’ın (cc) yüceliğini ortaya koyması gerekirken, insan kendi egosunu tatmin edip, kendini ilahlaştırmaya çalışıyor. DNA şifrelerinde ortaya çıkan yeni gelişmelerde insanın ağzından dökülen kelime ise, Firavunca Tanrının dili çözüldü diye nara atıyor. Ama şunu düşünmüyor, sen var olandan bir sonuca giderken, yüce yaratıcı ise modelsiz, zamansız, mekânsız vs. yaratanı aklından çıkarıyor.
Ben-i İsrail oğullarının kesilip, kadın ve kızlarını bırakmak; bir firavun zamanında bir hadise ünvanı ile Yahudi milletinin her asırda değişik memleketlerde sebep olduğu, kadın ve kızların toplum hayatında oynadıkları rolü ifade eder.
Böylelikle nefisler tamamıyla serbest kalıp her türlü günaha insanı açık hale getirmektedir. Günümüzdeki boşanmalar, babasız dünyaya gelen çocuklar, ahlaki değerlerin yok oluşu bunların belli başlı nedenleri arasındadır. Toplumsal hayatı sarsan, emeğin yerine sermayeyi öne çıkarıp, fakirleri zenginlerle çarpıştıran, faiz yapıp bankaları tesise sebep veren o millet günümüz insanını bankalara bağımlı hale getirdi. Bankalara borçlu insanları ortaya çıkardı. Huzursuz, madde-perest topluma doğru gidiş başladı. Acıma hissi, şefkat tamamen ortadan kalktı. Geçen gün bir gazete haberinde İzmirlilerin üçte biri icralık oldu, haberi bunu destekleyen bir haldir. Bir ülkenin ekonomisine bakın faiz yoksa ekonomi çok güçlüdür. Tersi çok kötüdür. Bir nevi faiz ekonomiyi perişan eden bir canavardır. Peygamberimiz (SAV) faizin yetmiş iki çeşidini ayaklarım altına aldım der. Bu şu demek, ekonomide faizler, belki de bankalar kalkınca dünya huzura gidecektir.
Hz. Musa (as) zamanın da, sihir revaçta idi. Günümüz de ise bu sihir kavramını 25.karelerde uygulayarak insan zihinleri etkilenmektedir. Bu 25. Karelere latif varlıklar olan üç harflileri paket hale getirip şua (ışınlarla) insan beynine nakş edilmektedir. Bunlarda insanın fizyolojik ve psikolojik yapısını bozmaktadır. Bu sihirler sayesinde akıllı telefona, bilgisayara, televizyona vs. bağımlı insanlar meydana gelmektedir. Misafirliğe gittiğimiz evlerde ev sahibi kendini televizyondan veya telefondan alıkoyamamaktadır. Gidilen evlerde sohbet edilmesi gerekirken dizi seyrederek oradan ayrılıyoruz. O zaman ben de diyorum ki, televizyon seyredeceksem ziyaret etmeye gerek yok evde oturur televizyon seyrederim.
Bugün maddi hastalıkların sebebine bakınca hücrelerin yapısının bozulması ve psikoljik hastalıklara bakınca da ruhsal yapının bozulduğunu göreceksiniz. Sebebini bir düşünün bakalım. Bunlar kendi kendine mi oluşuyor. Şunu unutmayın rüzgar eken, fırtına biçer. O zaman doğru yerde doğru kişilerle berber olursak işte bu tehlikelerden kurtulmuş oluruz. Yoksa bu derde hiçbir ilaç deva olamaz.
Hz. Musa (as) ve firavun kıssasında bir başka yönüne dikkat çekip bırakacağım. İnsanların %76’sı sudur. Japon bilim adamının yaptığı deneyde güzel söz söylenen su kristallerinin daha güzel şekil aldığı, kötü söz söylenen su da kristallerin bozuk bir şekil aldığı görülmüştür.
Tasavvufta Hz. Musa (as) kalbi ve Firavun ise nefsi temsil eder. Firavun Kalbi dinlemediği için su da boğulmuştur. İşte günümüz insanı da firavun gibi kalbi yani güzel dinimizin getirdiği kurallara veya sünneti seniyyeye uymazsa suyun getirdiği dehşetler için de boğulur.