Hz Ömer ikinci halifedir. 10 yıllık halifeliği döneminde devlet yöneticiliği ile bilhassa bugünkü yöneticilere örnek olacak davranışlar sergilemiştir. Kendi akrabalarından hiç kimseye memuriyet vermemiştir. Bir idareciyi tayin ettiği zaman mal varlığını kayıt altına almış, mal varlığında artış olursa bunu izah etmesini istemiştir. Hiçbir zaman kapalı kapılar arkasında iş görmemiş, asla hileye izin vermemiştir. Her şeyi halkın huzurunda ve şeffaf olarak yapmıştır. Hz. Ömer’in adaleti anlatmakla bitmez. O adaletin, eşitliğin, insanlığın en büyük sembolüdür. İşte bunlardan bir kaçı.
* Bir defasında Hz Ömer hastalanır. Doktorlar şifa için bal yemesini tavsiye ederler. O mevsimde çarşıda pazarda bal satılmaz. Ancak devletin depolarında çok miktarda bal vardır. Hz Ömer, bu balı sağlığı için kullanabilmek adına camiye gider, halkı toplar, tedavisi için hazineden bir miktar bal almasına izin verilmesini rica eder. İzin verilince bir miktar bal alıp tedavi olur. Ömer bu davranışıyla devlet başkanının devlet hazinesinden bir şey alamayacağını göstermek ister.
* Hz Ömer’in oğlu Abdullah bir deve satın alır. Deveyi devletin develerini güden çobana verir. Devletin otlaklarında deve yer, içer, iyice semirir. Bir gün Abdullah satılması için pazara götürür. Hz Ömer deveyi pazarda görür, kimin olduğunu sorar. “Oğlunun” derler. Canı sıkılır. Oğlunu çağırır deveye nasıl sahip olduğunu ve nasıl böyle semirdiğini sorar. Oğlu, olanları anlatır. Bunun üzerine Ömer: “Vay, ne güzel. Hem halife oğlu olasın, hem böyle iş edesin. Deveni devlet çobanı otlatsın, devlet otlaklarında otlatılsın, satınca da kârı senin olsun. Olmaz böyle şey. Git deveyi sat. Deveyi aldığın tutarı sen al, gerisini götür, devlet hazinesine teslim et.” der. Tıpkı günümüz politikacıları gibi değil mi!
* Hz Ömer bir gün eve geldiğinde eşinin yeni aldığı elbisesinin farkına varması için etrafında dönüp durduğunu fark eder, sorar: “Hayrola hanım bu elbiseyi yeni almışsın, ancak ben sana bunun için para verdiğimi hatırlamıyorum.” Eşi “Ya Ömer, doğrudur. Ben elbiseyi bana verdiğin harçlıklardan biriktirip aldım.” deyince, Hz Ömer, “Ya öyle mi. Demek ki ben fazla maaş alıyorum. Yarın gidip maaşımda indirip yapılmasını teklif edeyim.” der. Günümüzde böyle devlet adamı bulunur mu?
* Uzunca bir kuşatmadan sonra Kudüs teslim olmaya karar verir. Şehrin anahtarının bizzat Hz Ömer’e teslim edileceği söylenir. Hz Ömer, yanına kölesini alıp devesi ile yola koyulur. Yolda kölesinin yaya gitmesine gönlü razı olmaz. Belirli sürelerle değişerek binmeyi söyler. Kölesinin karşı çıkmasına karşın dediğini yapar. Tam Kudüs’e girileceği sırada deveye binme sırası köleye gelir. Köle kendi isteğiyle sırasını Hz Ömer’e vermek ister. Ancak kabul etmez. Hz Ömer yaya, köle deve üzerinde şehre girerler. Halk halifeyi yaya, köleyi deve üzerinde görünce ona hayran olur.
* Bir Yahudi, Hz Ömer’in yanına gelir. “Ya Ömer, filan yerde cami yapılıyor. Camiyi yaparken benim arsamın da bir bölümüne girdiler. Arsam eksildi.” der. Durumu inceleten Ömer olayın doğru olduğunu görür. Valiye “Camiyi yıkın, ama adaleti yıkmayın. Camiyi yeniden yapın.” emrini verir.
* Bir gece Hz Ömer makamında iken yanına Hz Osman gelir. Selam verip oturur. Hz Ömer selam vermeden önce odadaki mumu söndürür, dolaptan aldığı başka bir mum yakar. Sonra selamına karşılık verir. “Buyur ya Osman.” der. Osman şaşırır. Neden önce yanan mumu söndürüp 2. mumu yaktığını sorar. Hz Ömer: “Demin devlet işi yapıyordum. Mum da devletin malı idi. Özel işlerimi o mumla yapamazdım. O mum kullarımın parası ile alındı. Onun için söndürüp kendi mumumu yaktım.” der. Bugün “devletin malı deniz, yemeyen keriz” diyen, kul hakkını(ki Allah’ın kesinlikle affetmediği günahlardandır.) yiyenlerin başlarını elleri arasına alıp düşünmeleri gereken bir durum değil mi?
Hz Ömer devletin malına karşı bu kadar hassas, bu kadar adilane davranırken, bugün onun bu adaletinden hayranlıkla bahsedenlerin, devletin tüm olanaklarını fütursuzca kullanarak servetler edinenleri desteklemesi, onları hala iktidarda bırakması nasıl izah edilebilir, nasıl anlaşılabilir? Varın düşünün isterseniz.
Saygılarımla, hoşça kalın.