Son günlerde yasa dışı, akıl almaz oyunlarla muhalif parti, basın susturulmaya çalışılıyor. PKK propagandasının serbest olduğu Türkiye'de Uşak’ta, Cumhurbaşkanı’nın konvoyu geçerken ‘bozkurt’ işareti yaptığı için MHP Merkez İlçe Başkan Yardımcısı gözaltına alınıp savcılık tarafından tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edilebiliyor(Daha önce de cumhurbaşkanı geçerken ayağa kalkmayıp sigara içmeye devam eden bir gence para cezası verilmişti.) Dünyada binlerce lider var. Her gün çeşitli yerden geçiyor. O geçerken isteyen esner, isteyen yemek yemeye devam eder, sigara içer. İsteyen gönlündeki partinin işaretini yapar. Kimse onun bulunduğu yerde doğal davranma hakkına sahip olamayacak mı? Madalyonu ters çevirelim. Kılıçdaroğlu veya Bahçeli cumhurbaşkanı, yoldan geçerken bir AKP’li “Rabia” işareti yaptı diye gözaltına alınıyor. Sevgili iktidar yanlıları, buna tepkiniz ne olur?
Herkes yandaş olmak zorunda değil. Anladık tarafsız değilsin ama hiç olmazsa yandaş olmayana saygı göster. Ben saygı göstermeye mecbur muyum? Özal, Demirel, Sezer, Gül döneminde bunların hangisi yaşandı? Başka ülkelerde boya, yumurta atanlara bile bunlar yapılmıyor. Zorla güzellik olmaz. Ancak kendini sevdirerek halkın gözünde yükselir, anılırsın. Atatürk, devrimlerini inandırarak, sevdirerek kabul ettirmedi mi? Kadınların çarşaf ve peçe giymemesi için yasa mı çıkarttı? Kastamonu gibi tutucu bir yerde ilk kez şapka giyip halkı ikna etmesi bunun güzel bir örneği. Bu arada “Şapka giymediği için asıldılar” saçmalığına inanmayın. O asılanlar “Şapka giyen kâfirdir” diye halkı isyana teşvik edenlerdi. Ben ülkemde bozkurt, rabia, devrimci işareti yapanların gözaltına alınmasını İSTEMİYORUM.
Zamanında camide içki içtiler, ayakkabıları ile camiye girdiler yalanını ortaya atanlar Kocaeli’de camiye masa ve sandalye koyup politika yapan bayana ne diyecekler. Cami miting yeri mi? Helal olsun müftüye. Tepkisini koymuş, yapılan doğru değildir, demiş. Cuma namazı bir kişinin keyfi için 45 dakika geç kılınıyor. Sıkıştılar mı Allah, Kuran akıllarına geliyor. Miting alanlarına kutsal kitabımızla çıkılması bunun en güzel örneği. Ben hangi konuda olursa olsun ne dinimizin, ne de kutsal kitabımızın politikaya alet edilmesini İSTEMİYORUM.
27 Mayıs 1960 öncesinde muhalefetin seçim propagandasını engellemek için parti liderleri bazı kentlere sokulmamış, taşlatılmış, linç ettirilmek istenmişti. Buna benzer bir olay Erzurum’da oldu. CHP TIR’ı kent meydanından polis zoruyla kaldırıldı, İlçe Seçim Kurulu kararına rağmen Erzurum'a giremedi. Ben seçimlere her partinin eşit koşullarda girmesinin engellenmesini İSTEMİYORUM.
Rize’de bir çay üreticisi evine Türk Bayrağı asıp “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazdırdığı iddiasıyla çaylarının alınmadığını söylüyor. 2 kere iktidar partisine oy verdiğini ifade eden çay üreticisi “2 kere oy verdim. Allah o elimi alsın benden bir daha verirsem.” diye tepkisini dile getiriyor. Bu olayın tersi sizin başınıza gelse, ürününüzü evinize iktidar partisinin bayrağını astığınız için almasalar, bunu doğru bulur musunuz? Ben hangi parti yanlısı olursa olsun halkımın mağdur edilmesini İSTEMİYORUM.
AKP’li bir grup genç Eskişehir’de Üniversitesi kampüsüne gelip gazete dağıtma bahanesi ile AKP propagandası yapmak isteyince üniversite öğrencileri ile çatışıyor. AKP gençlik kollarına mensup kişiler küfür ederek bıçak çekiyor. Olayı yatıştırmaya gelen polisler bıçak çeken gruba değil de üniversitesini savunan öğrencilere müdahale ediyor. Lise öğrencileri iktidar partisi mitinglerine götürülüyor. İktidar, seçimde görev alacak okul müdürleri ile kaynaşma toplantıları düzenliyor. Ben okullara politika sokulmasını İSTEMİYORUM.
Türkmenlere insani yardım gönderiyoruz, dediler. Savcıları, albayları tutukladılar, olmadı. Geçen hafta gerçek gün yüzü gibi ortaya çıktı. Cumhuriyet Gazetesi MİT TIR’larındaki silahların görüntülerini yayınladı. Zaman kaybedilmedi, savcılık harekete geçip Can Dündar hakkında terör, siyasi ve askeri casusluk soruşturması açtı. Görüntüler oynanan kirli oyunun boyutunu, barışı tehdit edenlerin kimliğini ortaya koydu. Kısacası bu ülke gazetecilik yapmak isteyenler için giderek bir cehenneme dönüşüyor. Ben hangi iktidar olursa olsun Atamızın “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi dışına çıkıp, dünya barışını tehlikeye düşürecek, ülkemizi savaşa sürükleyecek bir politika uygulanmasını İSTEMİYORUM.
Sevgili okurlar, sağlık alanında bazı iyi uygulamalar yapıldı. Ama kanser, kalp ve diğer önemli hastalıklar için devlet ilacı hastaya ücretsiz veriyordu. Hastanelere, sağlık ocaklarına para ödenmiyordu (% 10-20 dışında). Şimdi ödenenlere bakın. İnsanlar hastaneye gitmeden ilaç almaya başladı. Ben bu tür hastaların ilaçlarında kısıntı yapılıp keyfi işlere para, ödenek ayrılmasını İSTEMİYORUM.
Yine iktidara oy vermeyi düşünen sevgili okurlar. Elini vicdanınıza koyup düşünün. Velev ki Erdoğan değil de bir başkası cumhurbaşkanı olsaydı ve parti için devletin parasıyla oy toplasa, kendi milletvekillerinin bile itiraf ettiği israfları yapsa ne düşünürdünüz? 17-25 Aralık başka partiye yapılsa ve o parti hesap vermekten, adalet karşısına çıkmaktan kaçsaydı hala o partiye oy verir miydiniz? Yüce kitabımızı başka lider seçim meydanlarına çıkarsa ne derdiniz? Tüm olanları bir kez daha irdeleyip ona göre oyunuzu kullanacağınızı ümit ediyorum. Saygılarımla, hoşça kalın.