Ülkemizde yakın geçmişte demokrasiye ve cumhuriyete yapılan iki önemli kara lekedir Madımak Yangını ve Başbağlar Katliamı. Sivas’ta 35, Erzincan’da 33 canımızın kadın-erkek, yaşı-çocuk demeden şehit edilmesi, her iki olayın da faillerinin hiçbir zaman bulunamaması ne kadar ilginç değil mi? İki olay her ne kadar resmi olarak aydınlatılmasa da kimin neyi yaptığı çok iyi biliniyor. Bu iki katliamı yapanlar hala ülkemizde her gün televizyonlarda boy gösteriyor.
2 Temmuz 1993. Devletin gericilerle işbirliği içinde Sivas’ta yarattığı vahşetin acısı hala akıllarda. O gün, Pir Sultan Abdal şenliklerinin yapıldığı Kültür Merkezi’ne Cuma namazından çıkan bir grup taş ve sopalarla saldırıyor. Kısa sürede sayısı on bini bulan kalabalık “Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak, Şeriat gelecek, Sivas laiklere mezar olacak.” sloganları ile azdıkça azıyor. Gözü dönmüşler Pir Sultan Abdal’ın heykelini yıkıp dişlemeye çalışıyor. Ardından Atatürk heykeli yerlerde sürükleniyor. Sonra hedef olarak Madımak seçiliyor. Polisler “dağılın” çağrısı dışında bir şey yapamıyor.
TV kameralarının kayıt yaptığı saatler boyunca benzin bidonları Madımak önüne getiriliyor, ateşe veriliyor. Oteldeki sanatçıların bir kısmı otelin arka kapısından kaçmayı başarıyor. Aziz Nesin ve Lütfi Kaleli yangının oteli sarması üzerine çatıya çıkıyor, itfaiye merdiveni Nesin ve Kaleli’yi çatıdan indiriyor. Aziz Nesin merdivenden inerken, Refah Partili Belediye meclis üyeleri ve görevlileri Nesin’i tartaklayarak, linç edilmek üzere merdivenden kalabalığın önüne atıyor, güçlükle önleniyor. O gün Madımak Oteli’nde Türkiye 33 aydınını, sanatçısını ve 2 otel görevlisini alevler ve dumanlar içinde kaybediyor
Bu acının yaraları sarılmadan Türkiye ikinci bir acıyla sarsılıyor. 5 Temmuz 1993. Sivas kırsalında barınan PKK militanları, Tunceli bölgesindeki diğer iki grupla birleşip Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar'a yakın bir mevkide buluşuyor. Saat yirmi sıralarında camiyi basan militanlar secdeye yönelen 22 köylüyü tek tek dışarıya çıkarıyor. Daha sonra bir grup camide bulunmayan köylüyü evinden topluyor. Evinden çıkmak istemeyen 14 yaşındaki oğlu ile bir kadını ve 3 erkeği kurşunlayıp evleriyle birlikte ateşe veriyor. Erkekleri köyün dışında bir alanda toplayıp 1,5 saat kadar PKK propagandası yapan militanlar 33 erkeği makineli tüfeklerle tarayıp öldürüyor. Sadece üç kişi ölü numarası yaparak kurtulabiliyor.
Kadın ve çocukları meydan yanındaki dereye götüren militanlar onları öldürmeyeceklerini, ancak bu acıyla her gün öleceklerini söyleyip kadınların ziynet eşyalarını yağmalıyor, köydeki araçları bir araya toplayıp yakıyor. Cami, cami lojmanı, köy odası, okul ve lojmanı ateşe veriliyor. İnsanlıktan yoksun bu kişiler arkalarında 33 ölü, 30 dul kadın, 70 yetim ve enkaz halinde bir köy bırakarak gecenin karanlığında kayboluyorlar. Kaçan militanlardan bir tanesi bile yakalanmıyor. Katliamı PKK üstleniyor.
İki katliamın ortak noktası yitip giden masum canlardır. Kimsenin canı diğerinden daha az değerli değildir. Ölen insanlar için üzüntümüz eşittir. Ancak Sivas katliamını Başbağlar katliamından çok daha vahim kılan neden katliamın devletin gözü önünde, halk ayaklanması seklinde yapılması, devletin hiç bir müdahale girişiminde bulunmamasıdır. Başbağlar katliamı terörist bir saldırı olduğu için bir anda olup bitmiştir. Öfkemiz olaylar karsısında kılını kıpırdatmayan devletedir. Yoksa ölenlerin hepsi de bizim yurttaşımız, hepsinin acısı aynı. Sivas’ta yapılan da Başbağlar'da yapılan da insanlık suçudur.
Unutmadık insanlığın bittiği o günleri. ''Gazanız mübarek olsun!'' diyen RP’li belediye başkanını. O dönem yolları toz toprak olan Sivas’ın o mahallesine kamyon kamyon dökülen taşları, RP minibüsleri ile Adıyaman’dan getirilen şalvarlıları, Aziz Nesin'in kafasına odunla vuran itfaiyeciyi, eline benzin bidonu tutuşturulan yobazı, lise öğrencisi Menekşe ile kardeşi Koray Kaya’nın birbirine sarılmış halde bulunan cesetlerini unutmadık. Unutmadık, Başbağlar’da bebeklerin öldürülmesini, vahşette sınır tanımayan insan müsveddelerini. Unutmadık, unutturmayacağız.
Gerçi o berbat günden bu yana pek bir şey değişmedi. Madımak ve Başbağlar’da canlarımızı şehit edenler ve onların avukatları bugün mecliste milletvekili. Şimdi başkalarını yakıyor, vuruyor, öldürüyorlar. Kısaca 21 yılda değişen bir şey yok. 35 canımızı otelde kıstırıp canlı canlı yakanlar, 33 canımızı gözünü kırpmadan öldürenler, Eskişehir’in ara sokaklarında Ali İsmail'i döve döve öldürüyor, silahını suçsuz kişilere çevirip vicdanı sızlamadan tetiği çekiyor, 14 yaşındaki çocuğun ölümüne kılıf aramaya çalışıyor.
Hiç vicdanları sızladı mı acaba? Ya da hiç vicdanları oldu mu? Bu adamlara oy veren insanların hiç mi vicdanı yok? Hiç mi yüreği kanamıyor? Aslında sorulması gereken sorular çok. Diyorum ya soru çok ama cevap verecek insan yok. Bıraksınlar halkı kışkırtmayı, Türk'ü, Kürt’ü, Alevi’si, Sünni’si, onlar çok iyi biliyorlar kardeşçe yaşamayı, Bu ülkenin kardeşliğinin ve bölünmez bütünlüğünün dinamitlenmesi karşısında olduğunu söyleyen herkes, din, dil, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeden bu olayları sahiplensin. Başbağlar, Sivas deyince akla sadece caniler değil, aydınlar, ozanlar, cumhuriyet, birlik ve beraberlik gelsin. Bu, her şeyden önce insan oluşumuzun bir gerekliliği. Güneşe gömdüklerimize selam olsun. Işıklar içinde yatsınlar.