Son dönemde toplumu derin bir tedirginliğin sardığı hepimizin mâlumu. Enflasyondaki artış âdeta bir kara bulut gibi düşünce dünyamızı kuşatmış ve hayatı maddi-manevi yaşanmaz kılmış durumda. Klasik olarak insanımızı bir panik havasının sarmasıyla herkesin zihninde aynı sorular dönüp dolaşmakta: Ne olacak bu ülke! Yaşam neden bu kadar zorlaştı! Hayat niçin bu kadar pahalı? Düzelme ümidi var mıdır? Çözüm nedir? v.s.

Kaygılı halimiz sebebiyle hep bir sonraki günü düşünerek başımızı yastığa koyuyor ve kalktığımızda yine aynı soru ve sorunlarla ve dahi bu keşmekeşliğin arttığını duyarak/görerek uyanıyoruz. Zihnimizi dumura uğratan mevcut iktisadî konjonktür, gündemimizi daha evvel hiç olmadığı kadar politikleştiriyor. Evde, işte, okulda, kahvede, sokakta, her yerde siyaset, politika konuşuluyor. Bu durum toplumda çözülmelere sebebiyet veriyor. Belli bir kesim söz konusu iktisadî ortamın sebebi olarak iktidarı gösterirken, diğer bir kesim ise kayıtsızca, iktidarın bu durum için öne sürdüğü “dış güçler” iddiasına cân-ı gönülden îtibar ediyor. İnsan ümitsiz yaşayamaz. İnandıkları için değil, inanmak istedikleri için meseleye böyle baktıklarını düşünüyorum bu kesimin. Ümidini yitirmek istemedikleri için.

       Belli bir tabanı olmasına karşın iktidarın eski gücünde olmadığını ve kan kaybettiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Yapılan anketler de bunu gösteriyor. Eskiden koyu bir iktidar fanatiği olan kişilerin dahi hükümete yönelik eleştirilerini esirgemediği hepimizin şahit olduğu bir vaka artık. Evet, burası bir gerçek. İktidar kan kaybediyor. En büyük sebebi de mevcut ekonomik bunalım ortamı ve yarınlara dâir derin müphemiyet. 

 

 Bizi Neler Bekliyor?

     Bunlar daha iyi günlerimiz demeye dilim varmıyor fakat gidişat bunu gösteriyor. Her gün gelen zamlar toplumda önemli bir kesimin belini iyiden iyiye büküyor. Kısa zaman içerisinde her türden ürüne gelen fahiş fiyat artışları alım gücümüzü fazlasıyla aşıyor. Stokçuluk yapma ahlaksızlığımız ise açılan yaraları daha bir derinleştiriyor. Açıkçası bu noktada fiyat artışlarını sadece hükümete bağlamayı da doğru bulmuyorum. Mevcut durumu fırsat bilip zam üstüne zam yapacak kadar insanlığını kaybetmişlerle iç içeyiz. Çeliştiğimi düşüneceksiniz ama aslında dönüp dolaşıp yine iktidar politikalarına geliyoruz. Uzun yıllardır iktidarda olanların izlediği yol haritaları, stokçuluk örneğinde görüldüğü gibi toplumsal erdem ve toplumsal ahlak konusunda bir arpa boyu yol alamadığımızı ortaya koyuyor. Artan şiddet olayları ve kadın cinayetlerini söylemeye gerek var mı? Otuz beş yaş ve üzeri olanlar iyi bilirler; 90’lar ve 2000’lerin başlarında bu kadar şiddet olayları görülür müydü? Bu denli kadın cinayetleri yaşanıyor muydu? Peki ya çocukların öldürülmesi! Bu saydıklarımız bugünün toplumunun birer niteliği durumunda. Geçen yirmi yıl önemli bir zaman dilimi. Peki bu zaman dilimi içerisinde topluma duyarlılık kazandırıldığını söyleyebilir miyiz bu saydıklarımızdan sonra? Sağduyu ve ahlak konusunda sınıfta kalmış bir milletiz vesselam.

Asgari Ücret

     Yakın zaman önce 2022 yılı için belirlenen asgari ücret açıklandı. Yüzde 50’ye varan bir artış oldu asgari ücrette. Enflasyon oranına bakılırsa bu artışın pek bir anlamının olmadığı ve yine milletin aklının hatta tüm benliğiyle milletin yok sayıldığını görüyoruz. Bir ekonomistin, dolar 10 tl dolayındayken bugünkü rakamlara geleceğini belirttiğini okudum bir yazıda. Aynı ekonomist, ‘toplum, bir-iki ay içinde asgari ücrete yapılan zammın piyasada bir karşılığının olmadığını görecek ve asıl o zaman ortalık karışacak.’ demesini endişeyle takip ettim. Yine bir yolunu bulup popülist yaklaşımlara başvurarak uyuyan kesimi inandırırlar mı bilemem fakat ciddi bir kaos ortamının bizleri beklediği aşikar görünüyor. Nasıl olmasın ki? Gün geçmiyor ki herhangi bir şeye zam gelmiş olmasın. Başımızı döndüren bu ortamın toplumu karıştıracağını öngörmek zor değil. Diğer yandan asgari ücret artışını işçi açısından olduğu kadar işveren açısından da düşünmek gerekiyor. 1 personelin mâliyetinin 5789 TL olduğu açıklandı. Bu durumda yeni yılla birlikte işverenlerce ciddi bir işçi çıkışının yapılacağını kestirmek de zor olmasa gerek. O halde kime yararı var asgari ücretteki bu artışın böylesi bir enflasyon ve personel maliyetleri ortadayken…

Değerlerimiz Ülkeyi Terkediyor

    Son yıllarda hiç olmadığı kadar Avrupa’ya yerleşen doktor, mühendis, akademisyenin v.s. olduğunu görüyoruz. Karamsarlık ve geleceğe yönelik müphemlik sebebiyle değerlerimiz, değer üretip ülkeye hizmet edeceklerimiz bir bir ülkeyi terk ediyor. Kim, nasıl izah edebilir bu acı durumu? Bu kara tabloyu da dış güçler safsatası ile açıklayabilirler mi? Evet, memleketin göbeğinde ciddi bir kaos ve yangın var. İzlediği politikalar ve söylemleriyle bu yangını körükleyen bir dünya lideri(!)miz var. ‘Ekonomik problem yok, her şey yolunda gidiyor…’ şeklinde bir açıklaması oldu Erdoğan’ın. Sizce de durum böyle mi? Bir yandan ülkeyi mülteci kampına döndürürken diğer yandan da liyâkatli olanların başka ülkelere yerleşmesini nasıl izah edebilirler. Liyakat demişken; yandaşlardan, eş, dost ve akrabalardan kifayetsiz kişilerin tıkıştırıldığı devlet kadrolarından işini lâyıkiyle yapmasını bekleyebilir miyiz? Yoksa hakettiğimiz hizmeti ve değeri görmek için Akparti’nin renklerine mi bürünmeliyiz? Ne isteniyor, ne bekleniyor son yüz yılda inim inim inletilen bu mazlum halktan!

Nasıl Yönetildiğimizin Farkında mısınız?

     Devlet başkanının dilediği gibi karar aldığı ve en ufak bir karşıt adımda kurum başkanlarının görevden alındığı belki de daha önce hiç yaşanmamış bir süreci yaşıyoruz mevcut statüko ile. Son bir yılda kaç defa Merkez Bankası Başkanının görevinden azledildiğine şahit olduk. Son yıllarda belki de kendi alanında rüştünü ispat etmiş bir kaç bakandan biriydi istifa eden Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk. Görevden ayrıldıktan sonra yakın çevresine; ‘İstediğim hiçbir şeyi yaptıramıyorum.’ diyerek sitem ettiğini okudum bir gazetede. Liyâkate önem verildiğine, devlet kadrolarında liyâkatin gözetildiğine hiç inanmadık ki şimdi inanalım…

Din Yine Kullanılıyor

     Faiz oranları bastırıldıkça, dolar, euro ve altın tarihi zirvesini görüyor. Bu durum ise toplumu endişeye sürüklüyor demiştik. Popülizm söz konusu olunca eline kimsenin su dökemeyeceği devlet başkanımız bir mitinginde; ‘Faize nasıl karşı olmayalım. Bir kere  nas (âyet) var.’ diyerek kızgın ve kırgın gönülleri almasını bildi. Dinin daha önce hiç olmadığı kadar siyasete âlet edildiği dönemleri mevcut iktidar ile yaşıyoruz. Köşeye her sıkıştıklarında emniyet supabı olarak dini kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar.

Bitirirken;

     Toplum olarak endişeliyiz ve hiç olmadığı kadar kaygılıyız yarınlar için. Soren Kierkegaard’ın ‘kaygı, ertesi gündür.’ sözü, bugünler de tam da ülkemizin hâlet-i ruhiyesini özetler gibi değil mi?

E-mail: [email protected]
Twitter: @kadirturan_