Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin gündeminde üç olay vardı. Birincisi Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı belgeler, ikincisi ABD’nde Rıza Zarrab’ın tanık olarak açıklamaları ve ABD Başkanı Trump’un durup dururken ortaya attığı Kudüs konusu. Ben bunları fazla irdelemeyeceğim. Sadece sorular soracağım.
Önce, hatırlarsak Kılıçdaroğlunun Erdoğan ve ailesinin milyonlarca lirayı yurtdışına kaçırdığını iddia ettiği belgeleri açıkladığı sırada tarafsız(!) TRT’miz yayını anında kesmişti. AKP kanadı hemen belgeler sahte, fotokopi, o paralar dışarıya gitmedi, dışarıdan geldi, ticaret, dış kaynaklı, Fetö desteği belgeler yakıştırmalarında bulundu. Şimdi belgeler savcılığa verildi. Ben şu anda bile bu konuda bir şey diyemiyorum. Gerçek, belgeler araştırıldığı, görüldüğü zaman ortaya çıkar. Bekleyip göreceğiz. ANCAK:
Bu konu Erdoğan ile ilgili olduğu halde AKP’li vekiller neden bu kadar telaşlı?
Belgeleri daha görmeden sahte olduğu nasıl anlaşıldı?(Bilhassa Erdoğan’ın avukatı)
Belgeler sahte deyip tazminat davası açmak gerçeğin ortaya çıkmasını değiştirir mi? Bunun için de bir araştırma komisyonu kurulması doğru olmaz mı? Neden mecliste bir komisyon kurulması AKP oylarıyla hem de 2 kez, gülerek reddediliyor? Doğru olduğunun ortaya çıkmasından mı korkuluyor?
Ortada para olduğunu Erdoğan da itiraf etti. Dışarıdan gelen paraymış, şirket satılmış. Satılan şirket nerede? Hangi şirket? Ortakları kimler? Devir işlemleri nerede?
Paralar şirketten geldiyse 5 TL’ye kurulan bir şirket 15 milyon dolarlık bir şirketi nasıl satın alabiliyor?
Belgeler basına dağıtılınca AKP sözcüsü Mahir Ünal “belgeler fotokopi” dedi. Kutlamak gerek bildiği için. Ancak elbette fotokopi olacak. Kendisi olsa basına aslının yüzlercesini nasıl dağıtacaktı?
Para gelse de, gitse de adı geçen kişilerin o şirketle bağlantısı ne? Ticaretse ne ticareti?
Belgeler savcılığa verildi. Suç duyurusunda bulunuldu. Dekontların mühürlü ve ıslak imzalı olduğu söyleniyor. Sahte değil de gerçekse milletin yüzüne nasıl bakılacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “mültecilere harcandı” dediği 30 milyar doların nerede, ne zaman, kimler için harcandığını belgeleri ile açıklaması gerekmez mi?
Man Adası Belgelerini yargıya teslim etsen ne olacak? Daha önce Deniz Feneri’nde olduğu gibi eğer savcı olayın üzerine giderse hem görevden alınıp hem de kendisi hakkında dava açılacak mı?
Gelelim diğer konuya. 17 Aralık Yolsuzluk-Rüşvet operasyonu zanlılarından eski Ekonomi Bakanı Çağlayan miting alanında açıklama yapıp “Saat aldığımı söyleyen namerttir, edepsizdir, ahlaksızdır” demiş, Meclis'teki konuşmasında ise “Saati ben aldım, mal beyanımda da yazıyor” demişti. Yine o günlerde Zarrab’ın önüne yatacak olan yiğitler vardı. Zarrab A Haber’de Türk Bayrağı önünde milli kahraman gibi konuşturulmuş, kendisi için “Altın ihracatı yapan bir zat. Ülkeye katkısının olduğunu, hayır işlerine girdiğini biliyorum” denmişti. Zarrab ifadesinde Zafer Çağlayan, Muammer Güler’in oğlu ve eski Halkbank Müdürü Süleyman Aslan’a rüşvet verdiğini söyledi. Yalnızca Çağlayan’a “45-50 milyon dolar verdim” dedi. Şimdi soruyorum;
Geçmişte yere göğe sığdıramadığı Zarrab’ı öven videoları yandaş basın neden silmeye başladı?
Neden sadece Zarrab’ın Türkiye’deki malvarlığına el konuluyor da Çağlayan’ın, Güler’in oğlunun ve eski Halk Bankası Müdürünün mal varlıklarına el konulmuyor?
O zaman kahraman olan Zarrab, şimdi neden şarlatan, şerefsiz oldu? Zarrab da iktidarı aldatanlar, kandıranlar listesine mi katıldı?
Şimdi Çağlayan ve Güler neden konuşmuyor? Hararetle kendini neden savunmuyor? Şu halde Zafer Çağlayan “ben namerdim, edepsizim, ahlaksızım” demiş olmuyor mu?
Onları Yüce Divan’a göndermeyenlerin, arkasında duranların yüzleri kızarmadı mı?
“Zarrab konusu Türkiye’nin konusu değil” denip de neden bu kadar ilgileniliyor? “Benim vatandaşım nasıl tutuklanır?” dediğiniz kişi şimdi nasıl “casus” oluyor?
Askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde muhalefetin “ABD’ye nota verin” sözlerine “Ne notası veriyorsun, müzik notası mı?” diye dalga geçenler, şimdi İran asıllı bir kişi için ABD'e nota verince bunun anlamı “Bir kamyon dolusu Türk askeri, bir Rıza Zarrab etmezmiş.” olmuyor mu?
Bir diğer konu Trump’un saçmalaması ile korkarım Ortadoğu’nun kan gölüne dönüştürülmesiydi. Başkan olduğundan beri İslamiyet’e düşmanlığını açıkça belirten Trump bu çıkışı ile belki de 3. Dünya Savaşı’na neden olacaktı. Bereket ki BM doğru bir kararla bunu önledi. Kudüs 3 din için de kutsaldır, ancak Filistin’in başkentidir. Öyle de kalmalı.
Son olarak bana göre sanki bir intikam alma gibi gelen CHP’li belediye başkanlarının görevden alınmalarına değinmek istiyorum. Hani seçimle gelen seçimle giderdi! Bu belediyelerin bir yolsuzluğu varsa açarsın soruşturma, sonuçlandırırsın, varsa görevden alırsın. Zamanında kendi adamınızın “Ankara’yı parsel parsel sattı” dediği Gökçek’i neden görevden almadınız? Onun ayrıcalığı neydi? Bunun bir tek anlamı var: Her zaman olduğu gibi gündemi değiştirmek. Saygılarımla, hoşça kalın.