Öğretmenlik zor zenaat

Abone Ol
Yeni bir öğretim yılına başladık. 7 yaşında başladığım okula 45 yaşıma girmeme rağmen  halen devam etmekteyim bakalım ne zaman mezun olacağım. Öğretmenlik mesleğini seçtiğimden dolayı çok mutluyum,mesleğim beni her zaman dinç tutuyor,hep gençlerle birlikte olduğumuzdan kendimizi onlar gibi hissettiğimizdendir sanırım.En pahalı eğitim olan birebir eğitimi alamadık belki ama ilkokul öğretmenimden üniversitedeki öğretmenlerime kadar hepsinin bir katkısı olmuştur mutlaka.Hepsine müteşekkirim.İyi ki öğretmenim olmuşlar ve bana alçakgönüllü olmayı,yardımseverliği,neşeli olmayı ve daha birçok güzelliği kazandırmışlar.Güzellikler onların eseri,kötülüklerim ise benim kabahatimdir.Bugün hayatta olan ve ebedi aleme göçetmiş olan tüm öğretmenlerimi sevgi ve saygıyla anıyorum,Allah onlardan razı olsun.

 

Bir çok yazılar çıkar her eğitim-öğretim yılı başında, okulların eksikleri, araç-gereç, donanım, hizmetli eksikleri,yanlış olduğu iddia edilen eğitim uygulamaları v.b. örnekleri çoğaltmak mümkün. Fakat yöneticiler bilirler ki,yaz tatilinde öğrencisiz okulların tadı olmaz. Okullar açıldığında öğretmenlerin yüzü güler,heyecanla başlarlar işlerine,biliyorum bu sözlerimi de eleştireceksiniz kesinlikle. Tabii her öğretmenden aynı hassasiyeti göremeyebilirsiniz belki. Ne demiş atalarımız “Beş parmağın beşi de bir değil” Ama o saf,masum,tertemiz gençlerin gözlerindeki ışıltıyı gördüğünüzde içiniz bir tuhaf olur.Öğretmenlik size bakan ışıltılı gözlere samimiyetinizi sunmaktır.Gerisi gelir.Öğretim araçları , yolları çok çeşitlidir.Artık öğrenmek sadece okulla sınırlı kalmamaktadır. Bilgisayar,internet,bilişim araçları sayesinde çok şeyi günün her saatinde öğrenebilirsiniz belki lakin eğitimi vermez size bu gereçler.Eğitim insanların birbirlerini olumlu etkileme sanatıdır diyebiliriz.Öğretmenlik öğrencilerini sevmektir.

 

Bir öğretmenin öyküsü sevginin öğretmenliğe verdiği ruha çok güzel bir örnektir :

Amerika’da bir enstitü müdürü, Meksika’dan Amerika’ya göç eden ve şehirlerin kenar mahallerine yerleşen varoş çocukları üzerinde bir araştırma yapmış. Müdür, 200 çocuk seçmiş ve yoğun bir şekilde çalışmaya başlamış. Amaç, bu kültürsüz semt çocuklarının, teknoloji ülkesi Amerika’ya entegre olup olamayacaklarını ölçmektir.

       Çocukların IQ’leri ölçülmüş, kültürleri test edilmiş, ailelerin kültür seviyeleri araştırılmış. Uzun araştırmaların sonunda toplanan veriler değerlendirilmiş. Elde edilen sonuç, araştırmacıları yanıltmamış. Sonuç şu: 

       “Hiç şansları yok.”

        Aradan 20-25 sene gibi bir zaman geçmiş. Enstitüde araştırmayı yapan müdür emekli olmuş. Yeni müdür, enstitüyü devralmış, aldığı evrakları incelerken 200 varoş çocuğu üzerinde yapılan araştırma dosyasını da bulmuş.

        Acaba  bu varoş çocukları ne olmuştur, diye merak etmiş. Yeniden araştırmaya girişmiş. 200 çocuktan 180’ine ulaşmış. Sonuç oldukça şaşırtıcı çıkmış.

        176 çocuk; doktor, mühendis, iş adamı olmuş.

        Yeni müdür oldukça şaşırmış. Bir dizi yeni soru hazırlayıp varoş çocuklarının nasıl başarılı olduklarını öğrenme yolunu tutmuş. Başarılı iş adamı, mühendis ve doktorlar, başarılarını açıklayan birçok şey söylemişler; fakat hepsinin vurguladığı ortak bir cümle varmış. Şöyle demişler:

        “Bizim harika bir öğretmenimiz vardı.”

        Araştırma öğretmene kadar uzamış. Öğretmeni bulmuşlar. İhtiyar ve ölümünü bekleyen bir pîri fani ile karşılaşmışlar. Ona başarısının sırrını sormuşlar. Cevap son derece sade olmuş. Öğretmen:

        “Ben onları sevdim.” demiş.

       

Eleştirmek çok kolay bir iştir.Yerine yenisini koymak ise o kadar kolay değildir.Hiç eleştireniniz yoksa o zaman kötü yoldasınız kendinizi yoklayın.Ülkemizde üstün zekalıların eğitimi ile ilgili eksiklerimiz mevcut.Her ne kadar eleştirilse de eskiden arzulayıp elde edemediğimiz bazı konularda değişim yaşanmaktadır, olumlu veya olumsuz sizin takdirlerinize bırakıyorum. Benim en çok istediğim üstün zekalı çocuklarımızı en güzel şekilde eğiterek beyin göçünü önlemektir.Tarihimizde Enderun mektepleri üstün zekalı çocukların eğitildiği çok önemli kurumlar olmuştur.Tarih bilgim eksik olabilir tarihçilerimiz yanlışlarımı düzeltsinler lütfen.Eleştiri demiştim ya,Buraya nereden geldim epey daldan dala atladım bugün. Neyse çok eski yıllarda bir Tarih Öğretmenimin anlattığı bir nükte ile yazıma son vermek istiyorum.

Yavuz Sultan Selim Han döneminde,

İran hükümdarı Şah İsmail, kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderir, hünkâra.Sandık açılır. İçinden çeşit,çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkar.


Fakat, sandık açılır açılmaz,etrafa pek fena bir koku yayılır.

Önce, hiç kimse bir anlam veremez, nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya.

Sonra, mesele anlaşılır.

Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş.

Yani, Şah İsmail, aklı sıra, cihan padişahına hakaret ediyor… (!)

Cihan padişahı emir verir,

"Herkes düşünsün, bu edepsizliğe, Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız.“
Ve çözümü yine kendisi bulur
Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatılır. Sandığın içine, o zamanın en nefis gül kokulu lokumlarından hazırlanmış bir kutu yerleştirilir.

Kutunun altına da, bir satırlık yazıdan ibaret pusula (not) iliştirilir..

Hediye sandığı, itina ile süslendikten sonra,Şah İsmail'e gönderilir.Sandık, Şah'ın huzurunda açılır.
Sandık açılır açılmaz, etrafa mis gibi gül kokusu yayılır. Mücevher vs. gibi hediyeler takdim edildikten sonra, Osmanlı Elçisi –Şahın tedirgin olmaması için, önce kendisi tatmak kaydıyla- büyük bir saygı ve nezaketle,Şah İsmail'e lokumdan ikram eder.

Bilâhare, görevliler,huzurda bulunanlara teker teker ikram etmeye başlarlar, lokumdan. Şah, bütün bu olup bitenlere bir anlam veremez.

Osmanlı Elçisi,Şah'ın şaşkınlığını gidermek için,lokum kutusunun altına iliştirilmiş mütevazı pusulayı uzatır.

Pusulayı okuyan Şah'ın yüzünde, bu sefer, şaşkınlığın yerini büyük bir utanç ifâdesi alır;

İSMAİL HERKES YEDİĞİNDEN İKRAM EDER!!....

Bunu neden anlattım bilemiyorum.Saçmaladığımı söyleyenlerden beni bağışlamalarını istiyorum.

 

            Tekrar nitelikli,çağdaş,milli ülkümüzü ülkü edinmiş,Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı nesiller yetiştirmede bir adım daha önde olmayı başarabildiğimiz bir eğitim-öğretim yılı diliyorum.Hoşçakalın.