Bugün yine içime bir türlü sindiremediğim ordumuza yapılan haksızlıktan bahsedeceğim. Kendi ordusuna düşman bir medya acaba dünyanın başka ülkelerinde var mıdır? Rus halkının çok güzel bir geleneği olduğu söylenir. Yeni evli çiftler, nikâh masasından kalkar kalkmaz, tüm davetlilerle birlikte, en yakındaki bir askeri anıta gider, ellerindeki çiçekleri bu anıtın çevresine özenle yerleştirirlermiş. Bu mutlu günlerinde, askerlerine olan sevgi, saygı, bağlılık ve güveni böyle sergilerlermiş.
Ergenekon davasında bu kararları bekliyordum. Ancak bu kadar ağır cezalar beni çok üzdü. 117 yıl ceza nasıl olur? Bir de bu kararlara pek tepki gelmedi. Başbuğ'un “Bu sessizliğini sürdürecek mi?” dediği Genelkurmay Başkanı Necdet Özel eleştiriler karşısında üzülmüş ve “Hiç susmadık ki.” demiş. Cemil Çiçek de “Ben şahidim. Necdet özel susmadı.” diye desteklemiş. Valla ben konuştuğunu pek duymadım. Silah arkadaşların bu haksız davranışlara muhatap olup tutuklanıp, ağır hapis cezalarına çarptırılırken, iktidarın yargısından “Terörist, Darbeci” damgası yerken ağzını açmamış, bir tavır koymamış, bir gün olsun hiçbirini hapishanelerde ziyaret etmemiş. Şimdi rahatsız olmuş, bunu kapalı ortamda dile getirmiş. Sayın Süheyl Batum ordu için “kâğıttan kaplan” ifadesini kullanınca büyük tepki almıştı. Doğruluğu ortaya çıktı sanırım.
Bu kararları geniş kapsamlı değerlendirirsek bazı sonuçlara ulaşırız. Örneğin İlker Başbuğ’u kim Genelkurmay Başkanı yaptı? Başbakan. Görevde iken iki yıl birlikte çalıştılar mı? Evet. Bu süre içinde bir terör örgütü lideri oluşundan hiç mi şüphelenmedi? Bu garip değil mi? Buradan iki sonuç ortaya çıkar. İlki başbakan da bu örgütün üyesi, ikincisi iki yıl boyunca devlet sırlarını nasıl böyle bir terör örgütü ile paylaştığı. Bundan Erdoğan’ın terör örgütü üyesi olduğunu düşündüğüm gibi bir anlam çıkarılmasın. Ancak mantık kurulursa bu sonuç çıkmıyor mu? Başbuğ Paşa darbe yapacaktı da neden görevdeyken, ordu elinin altındayken yapmadı? Yine Balbay, her gazetecinin yaptığı gibi toplantılarda not tutmuş. Yani bir suç işlediğine, bir terör örgüt üyesi olduğuna dair en küçük bir kanıt bile yok. Mantık açısından bakılırsa tahliye edilmesi gerek. Ama 34 yıl yedi.
Bir başka konu Ergenekon davası süresince eski Genelkurmay başkanları Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt’ın ciddi biçimde sorgulanmaması. Bir kere Özkök’e dokunamazlar, çünkü cemaat onu seviyor. Büyükanıt’a neden dokunmadıkları da Dolmabahçe’deki görüşmede saklı. Söylenen ona bir şantaj yapıldığı. Aslında Büyükanıt’ın da bu dava içinde olması gerek. Çünkü görevi sırasında e-muhtıra ile siyasete müdahale eden oydu. Balbay görevini yaptığı ve karışmadığı bazı olaylar nedeniyle suçlanıyor, ama hükümete muhtıra veren Büyükanıt’a dokunulmuyor. Bu mantıksızlık değil de ne?
Büyükanıt’a “İlker Paşa’ya verilen cezayı nasıl değerlendiriyorsunuz, kararı duyunca neler hissettiniz?” diye sorunca şu yanıtı vermiş: “Hepsi silah arkadaşlarım. İlker Paşa’yla yıllarca beraber çalıştık. Bırakın cezayı, suçlamaları bile içime sindiremiyorum. Genelkurmay Başkanı’na terörist demek çok ağır bir suçlamadır. Kamu vicdanında yer bulmaz. İlker Paşa çok iyi yetişmiş, değerli bir komutandır.” Günaydın. Bu sözleri yargılama sırasında neden söylemedin? Neden ona zamanında destek çıkmadın.
Daha önce yazdığım gibi bu ABD’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı başlattığı bir operasyondu. İki hedef vardı. İlki Türk Ordusu’nu bölmek, ikincisi ordu ile milleti karşı karşıya getirmek. Bu amaçla “terörle mücadele” konusundaki en seçkin subaylar darbecilik iddiasıyla 2007’de tutuklanmaya başladı. Bu subayları halkın gözünde küçük düşürmek için akla gelmeyecek iddialarla gündem yaratıldı. Örneğin günlerce, asit çukurlarına atılan binlerce ceset türünden deli saçması iddialar süsledi manşetleri. Ancak kuyulardan tek bir insan kemiği çıkmamasını yandaş basın haber bile yapmadı. Terörle mücadele eden subay terörist muamelesi görerek zindana atılırken, Kandil’den gelen teröristler Habur’da devlet töreniyle karşılandı. Şipşak davaları görülüp salıverildi. Terör örgütü PKK’nın karakol baskınlarının nerdeyse tümü Ergenekon’un dolayısıyla TSK’nın işi gibi sunuldu. Yandaş basına yerleştirilen utanmaz yazarlar “Ordu iktidarın Kürt açılımına engel olmak için evlatlarını öldürüyor.” dedi. Her akşam ekranda bu ordunun lağvedilip yeni ve paralı bir ordu kurulması gerektiği işlendi. Son olarak halkı orduya karşı kışkırtma aşamasına geçildi. Meclis Başkanı aynen şöyle dedi: “Her şehit haberinden sonra yapılan açıklamalar, vatandaşımızı artık tatmin etmiyor. Genelkurmay’dan tatmin edici bir açıklamayı kamuoyu bekliyor.”
Yukarıda da dediğim gibi her ülke basını ordusuna sahip çıkar. Bizse bırakın onlara değer vermeyi, şeref madalyalı komutanlarımızı sahte belgelerle yargılayıp demokrasi adına cezalandırıyoruz. Dışardan gelen bir düşman bunu asla yapmaz. Ama ABD’den, Soros’tan ve AB’den aldıkları hibe ve desteklerle içimizdekiler yapabiliyorlar! Bu nedenle Atamızın Gençliğe Hitabesini defalarca okumakta ve ona göre hazırlıklı olmakta yarar var. Türk ulusunun “Kemal’in Askerleri”nden oluşan şanlı ordusuna duyduğu sevgi, güven ve bağlılık sonsuza dek sürecektir. TSK’ne yalan, iftira ve karalama ile saldıran medyadaki tetikçiler ağır bir yenilgiye uğrayacaktır. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Saygılarımla, hoşça kalın.