Türk medyasında son zamanlarda iktidar partisinden çok ana muhalefet partisi konuşuluyor. Vatandaşlar kahvelerde, sokakta, okullarda, camilerde, kışlalarda AKP’yi değil CHP’yi tartışıyor.

Gündemi eskiden olduğu gibi AKP Genel Başkanı değil CHP Genel Başkanı belirliyor. Meclis kulislerinde Erdoğan değil Özgür Özel’in politikaları merak ediliyor. CHP yaklaşık 10 senelik üstündeki ölü toprağını ve 20 senelik taban kitlesini aşarak hem oy hem de etki bazında Türkiye’nin iktidar partisi olma gücü ve sorumluluğunu sırtladı götürüyor. Parti tarihinde ilk kez bir Genel Başkan’ın anahtar listesi tek bir fire vermeksizin PM’ye girdi, delegasyon yapısı ilk kez ayrılık değil birlik içinde iradesini ortaya koydu. Genel Merkez, Kılıçdaroğlu döneminin aksine iktidardan gelen her saldırıdan zayıflayarak değil güçlenerek çıkıyor. İmamoğlu’nun diploma iptalinden başlayarak tutuklanmasına giden süreçte de bunları net biçimde gördük. Sokaktaki eylemlerin potansiyeline uygun biçimde yönlendirilmesi ve örgütlenmesi haricinde eleştiri almadan, geniş kitleler tarafından benimsenerek, “baba ocağı” kavramının muhteviyatına da uygun olarak yalnızca üyelerinin değil, bu iktidardan yılmış ve küçücük bir umut kırıntısıyla dahi ayağa kalkabilecek nitelikte tüm yurttaşların partisine dönüştü CHP.

Bu başarının ardında elbette Özgür Özel’in partinin öz evladı olması, kültürünü mutfaktan meclise kadar her kademede ve seviyede deneyimleyerek benimsemiş olması ve muhalefet konforundan çıkmayı amaçlayan yeni genel merkez yapısıyla birlikte yol alması yatıyor. Henüz Genel Başkan seçilir seçilmez manevi boyutlu ve sayısal üstünlüğe rağmen Özel’in normalleşme kavramını ortaya atması başta şahsım olmak üzere pek çok CHP’li yahut partisiz yurttaş tarafından çok eleştirilmişti. Bu eleştiriler ve AKP’nin normalleşmeme yönündeki çabaları/iyi niyeti suistimal edecek hâldeki karşı atakları Genel Merkez’de bir aydınlanma yarattığı içindir ki o zamandan bu zamana CHP’de çok şey değişti. Öncelikle AKP ile ortak paydada buluşmanın, ilişki kurmanın, aynı atmosferde nefes alıp vermenin mümkün olmadığı ve yurttaşların da bu farkındalıkla daha özel, ete kemiğe dokunur, eylemsellik ve pratiğe dökülebilirlik açısından daha değerli politikalara ihtiyaç duyduğu tespit edildi. CHP bunların ardından özellikle oy ve yönelimler bağlamında değerli görülen Z kuşağının hassasiyetleri; Atatürk, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik tandanslarına uygun söylemler ile, bilhassa kurucu dönemini anımsatır biçimde Öz’e dönüş mesajları verdi. Örneğin Özgür Özel’in: “Biz Jön Türklerin, ardından da ikinci meşrutiyetin neferleriyiz. Onlar Damat Ferit’in, biz Atatürk’ün yanındakileriz.” Şeklindeki açıklaması birkaç gün boyunca sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri oldu ve yarattığı pozitif etki bakımından AKP’li isimler tarafından çok şiddetli biçimde eleştirildi. Çünkü bugün iktidar biliyor ki CHP’nin kurucu felsefeye adım adım daha çok yaklaşması AKP saltanatını en kısa yoldan bitirme riski taşıyan birinci seçenektir. Bu nedenle CHP’nin önümüzdeki süreçte daima hatırlaması gereken düşünce budur. İkinci olarak da parti bunca zamandır elbette AKP’ye göre çok daha fazla olarak sokakta, hak-hukuk-adalet mücadelesinde, pazarda, günlük hayatta var oldu fakat tıpkı son 3-5 aydır olduğu gibi çok daha fazla görünür olmalı, halkın kavgasında en ön safları hiç boş bırakmamalı, siyaseti meclis koridorlarında değil halk ile halk için yapma politikasını arttırarak sürdürmelidir. Özgür Özel, kazandığı güven ve gücü partisini böylece iktidar yaparak taçlandırabilecektir.

Bu yükseliş döneminin bahsedilmesi gereken en önemli hususlarından biri de Özgür Özel’in, Kılıçdaroğlu’nun aksine ısrarla cumhurbaşkanı adayı olmayacağını ve partinin A’dan Z’ye bütün planının Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmak üzerine kurulu olduğunu dile getiren açıklamalarıydı. Halkın, 14 ve 28 Mayıs seçimleri öncesinde Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması, olursa kaybedeceği yönündeki düşüncesine rağmen Kılıçdaroğlu’nun aday olmasıyla partisine ve ülkesine yaşattıklarını analiz edebilen Özgür Özel, benim de kısmen şahitlik yaptığım ve CHP üzerine yazıp-konuşanların da söylediği üzere kamuoyu araştırma anketlerine oldukça önem veriyor ve dikkate alıyor. Bu çerçevede yaptığı konuşmalar, hatalardan ders alındığı ve yeniden hayal kırıklığı yaratmayacağı izlenimini veriyor.

Aynı zamanda, kendince düzeyli siyaset yapmak için eleştirilerin altında kalarak pasif ve güçsüz, etkisiz, söylev gücü kısıtlı bir CHP tablosu çizen Kılıçdaroğlu’na tezat biçimde Özel’in konuşmalarındaki hitabetin ve etkinin dozunu arttırması da bu yükselişin temel faktörlerinden başlıcası.

Toparlamak gerekirse; hitabet, halkla bütünleşmek, çoğunluğun ideolojik tandanslarına uygun davranmak, radikalleşmiş-kemikleşmiş AKP seçmenini değil küskün muhalif seçmeni kazanmaya çalışmak, koltuk değil kurtuluş odaklı siyaset biçimi gibi çeşitli başlıklarda toplanabilecek başarılar ve farklılıklar sayesinde CHP tarihte hiç olmadığı kadar kuvvetli şekilde yerelin ardından genel iktidara doğru yol alıyor. Sırada tek bir durak kaldı: İmamoğlu’nun unutulmasına izin vermemek. Hem bir yurttaş hem bir partili olarak böyle olmayacağını biliyor ve umuyorum. Mağdur rolüyle değil, yıllarca zulme uğramanın haklı isyanıyla mücadelesine yön veren Özgür ve Özel yeni CHP çok yakında ulusumuzu aydınlık yarınlara kavuşturacak, hasret kaldığımız baharı müjdeleyecektir. Selam olsun “bitti” denilen yerde “mücadelemiz daha yeni başlıyor” diyenlere, selam olsun halkın yanında ve haklı olanlara, Silivri’de yatan AKP zulmünün esirlerine; Ekrem İmamoğlu’na, Ümit Özdağ’a, Can Atalay’a, üniversiteli sıra arkadaşlarımıza!