Bir ülke düşünün, ömrünü terörle mücadelede geçirmiş, şeref madalyaları almış, vatanı için ölümü hiçe saymış, başta Başbuğ olmak üzere birçok komutanı olan. Tam emeklilik keyfini sürecekken ödül olarak ömür boyu hapse mahkûm edilen. Yine birçok politikacı, rektör, aydın ve gazeteci, iktidar aleyhindeki düşünceleri yüzünden tutuklanıp, değişik hapis cezasına çarptırılan. Hem de İslam’ı kullanıp halkı soyan, adam öldüren, insanları yakan, pala sallayanlar serbest bırakılırken. Kararı verenleri vicdanları ile baş başa bırakıyorum.

Aslında bu operasyon Türk Ordusunu tasfiye etmek için ABD’nin isteği idi. 1991’deki Körfez Savaşı sonrası ABD’nin Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti kurma projesini adım adım hazırlaması ordu içinde belirli bir grubu rahatsız etti. Genelkurmay Eski Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu rahatsız olan grup üyesiydi. Ordudan ve Kıvrıkoğlu’ndan rahatsız olan ABD hazırladığı planı iktidarın önüne koydu. Buna göre asker sayısı 250 bine inecek. Zorunlu askerlik kaldırılıp, ordu paralı olacak. Ulusal görüşlü subaylar davalarla tasfiye edilecekti. 

Ama iş sadece orduyu tasfiye etmekle bitmedi. O sırada çeşitli illerde milyonlarca yurtseverin katıldığı Cumhuriyet mitingleri vardı. İktidar bir halk hareketinden korkuyordu. İşte bu mitinglerden sonra işin üzerine gidildi ve piyasaya Ergenekon olayı çıkarıldı. Komutan, gazeteci, yurtseverler tutuklandı. Sıra işin medya boyutundaydı. Türkiye'de iktidara karşı yayın yapan sadece 4 televizyon kanalı vardı. Art-Mustafa Özbek, Ulusal Kanal-Doğu Perinçek, KanalTürk-Tuncay Özkan, Başkent TV-Mehmet Haberal. Patronların hepsi de tutuklandı. Sindirme operasyonu büyük başarıyla sürüyordu. Ardından üniversiteler ve yargı ele geçirildi.

Çok geçmedi, Ocak 2010’da Taraf gazetesinin ilgili haberiyle bir de Balyoz davamız oldu. Taraf’a göre 2003’te, 1. Ordu Komutanlığı, dönemin hükümetini devirmek için bir plan hazırlamıştı. İddianamede Fatih ve Bayezid Camilerinde bomba patlatılarak hükümet sıkıyönetim ilan etmeye zorlanacak, Yunan hava sahası üzerinde bir Türk jeti düşürülerek halk galeyana getirilecek ve darbe gerçekleştirilecekti. 

Ergenekon ihbarını yapan ilk tanık Tuncay Güney’di. Dolandırıcı, eşcinsel, sahte Haham dendi. Şimdi vicdanı sızlamış, “Verdiğim ifade geçersizdir. İşkence görüp o sözleri söyledim. Devlet beni kullandı.” diyor. Bir diğer tanık eski PKK’lı, sonradan itirafçı Şemdin Sakık. Tutuklu askerler, rektörler, parti başkanları,  gazeteciler ve avukatları duruşmada, mahkemenin hoşuna gitmeyen itirazda bulununca derhal duruşmadan at, 10-15 oturumdan men et. Çünkü onlar suçlu(!), gizli tanıklar ise saygın, itibarlı kişiler! Bir de anlattıkları masalın tarihini tuttursalar olacak, ama yalan ortaya çıkınca gizli tanığı oraya çıkaran mahkeme rezil oluyor. 

Ergenekon’da cezalar kesildi. Fakat daha yargıtayı, temyiz yolu, İnsan Hakları Mahkemesi var. Ancak bakıldığında iddianameler tutarsızlıklarla dolu. En önemli ve tartışmasız sahte olduğu açık belge, Balyoz davası dijital delillerinin calibri fontuyla yazılması. Metinde kullanılan bu font Microsoft’ça 2007’de üretilmiş, oysa belgeler 2003’te oluşturulmuş. Bu bilgi mahkemeye sunulduğu halde mahkeme kabul etmedi. Açıkçası Balyoz Davasını Microsoft’un kurucusu Bill Gates bitirdi, ama mahkeme oralı bile olmadı. Normal bir ülkede sadece bu nedenle bile dava düşer. Ve yine normal bir ülkede mahkeme, bu tertibi yapanlar hakkında dava açılmasını talep eder. Ama normal bir ülkede dedim, bizim ülkede değil.

Ergenekon davasındaki tutarsızlıklardan bir ilginç nokta da ilk iddianamede “Emekli Orgeneral Şener Eruygur’a suikast yapılacaktı.” deniyor, ikinci iddianamede “örgütün lideri” deniyor. Islak imzaların sahte olduğu belgelendi. CD’lerde 2003’de adı geçen hastaneler, ilaç firmaları o tarihte o adla çalışmıyorlar. Yine belirtilen tarihlerde adı geçen sanıklar ya yurt dışında, ya da o sırada o görevde değiller. 2003 sonrasındaki olayı, kişiyi sanki 2003 öncesinde varmış gibi gösteren sahte belge ve bilgiyi Yavuz Selim Demirağ’ın “Dijital Darbe” adlı kitabında okuyabilirsiniz. Bunlar hep kanıtlı. Gerekirse bir yazımda bunları açıklarım. 

Bir de Danıştay katliamı davasında ceza alanların Silivri’de beraat etmesi şaşırtıcı. Alparslan Arslan'ın "Liderim, el bombalarını ondan aldım" dediği Süleyman Esen beraat etti. Oysa Esen, mahkemece 10 yıl cezaya çaptırılmıştı. Yine, Osman Yıldırım Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasında görev almış, Danıştay saldırısında bulunmuş sonra gizli tanık olmuştu. O da tahliye edilenler arasında. Peki, savcıların “Osman’ım” dediği bu kişi mahkemede neler demişti? Danıştay davası karar duruşmasında çekilen görüntülerde Yıldırım, "Bu laik cumhuriyeti başınıza yıkıp yerine şeriat devleti kuracağım". E ödülünü aldı. Ancak bu hâkimler öldürülen Danıştay hâkiminin yakınlarının yüzüne nasıl bakacaklar, merak ediyorum? 

Dünya tarihi, bunca masum insanın hukuk tarafından kurban edildiğine tanık olmadı. Burada yıllarca konuşulacak bir komplodan bahsediyorum. Bu tezgâhı kuranlar ABD'ye kaçmazlarsa er geç yargılanacak. Hem de böyle değil, adil bir şekilde. O zaman gizli tanıklara da gerek olmayacak. Çünkü milyonlarca sayfa sahte belge var. Bunu bilenler yan çizmeye başladı bile. İktidar içinde dahi fikir ayrılıkları var. Cemil Çiçek, yargıtayın beraat verebileceğini hatırlatıp “Yasa der ki, görülen davayla ilgili süreci etkileyecek açıklama yapılamaz. Bırak açıklama yapmayı Meclis'te bile görüşme yapılamaz. Allah'ını seven desin bu dava ile ilgili konuşma yapmayan kişi kaldı mı?” diyor. 

Aslında davalar tümüyle çöktü. Suçsuz insanlar birçok bilgi yoksunu, kindar ve vicdansızlar yüzünden yıllardır hapiste ve yatmaya devam edecekler. Allahtan dileğim gerçekleri görmeyi reddedenlerin gözünü açıp vicdana gelmeleri dedim. Ama olmadı. Silivri’den büyük bir hüzün çıktı. 

Okurlarımın geçmiş Ramazan Bayramını kutlarım. Saygılarımla hoşça kalın.