“Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”

 

        Değerli okurlar yıl 1937 Cumhuriyet 14 yaşında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu günlerde olduğu gibi bütçe görüşmeleri yapılıyor. Sonuç olarak Osmanlıdan kalan Düyun-u umumiye borçları ödenmiş, yurdun her yerinde demir çelik, dokuma, şeker ve birçok fabrikalar kurulmuş. Hatta Kayseri’de birde uçak üretim fabrikamız var. Aşı üreten laboratuarlarımız var. Yurdun dört bir yanı demir yolu ağı ile örülmüş ve Türkiye Cumhuriyetinin bütçesi denk bütçe. Bütün bunları adından daima gururla bahsettiğim Türk milleti Kurtuluş savaşından 14 yıl sonra gerçekleştirmiş. Helal olsun bu millete, helal olsun yaralarını çabucak sarıp dimdik ayağa kalkan atalarımıza. Peki bundan sonra ne oldu daha bir yıla varmadan Ulu önderimizi ebediyete yolcu etmişiz. İşte ondan sonra ne olduysa olmuş, bir çok 14 yıllar geçmiş ama hep bu milletten bir şeyler alarak geçmiş, İngilizler er meydanında yenemedikleri Türk milletini masa başında yenmek için türlü entrikalarla üzerimizde bir sürü oyunlar oynayarak ta bu günlere gelmişiz. Son on yılı değerlendirecek olursak; 2000’li yıllarda PTT’nin bir tek T’ sinin satışından elde edilecek gelirle Türkiye Cumhuriyetinin bütün iç ve dış borçları kapatılabiliyorken o dönemin iktidarı Ulusun ortak malı düşüncesiyle bu satışı yapmamıştır. 2002 yılında Türkiye Cumhuriyetinin iç ve dış borç toplamı 125 Milyar dolar iken 15 Mayıs 2013 Tarihi itibariyle bu borç 533.04 Milyar dolara çıkmış, bunun yanında Tekel, Telekom, Seka, Pektim,botaş gibi istihdam sağlayan milli gelir kaynaklarımız, Cumhuriyet kazanımları bir bir satılmış, yabancılara bir çok toprak satışları gerçekleştirilmiştir. Son hesap tablosu şu şekildedir. Tüm bu satışlar yapılırken borçlar da beş katına çıkmıştır. Yani hem mal satacaksınız,  hem borç ödemeyeceksiniz. Bunun adı nedir sizce değerli okurlar? Bu satışlardan halk mı yararlanmıştır? Görünen o ki hayır? Memur masa başında satış gerçekleştiren yandaş sendika sayesinde enflasyon rakamlarının çok çok altında zamlarla yoksulluğa, işçi memleketimizin icadı olan asgari ücret sayesinde açlığa mahkum edilmiştir. Çiftçi ayaklarının üstünde zaten zor duruyor, esnaf bitmiş.  Emeklinin halini ise hiç sormayın. Yıllarını bu memlekete vakfetmiş insanlarımızın son günlerde açlıktan ölümlerini şahit olmaya başlamadık mı? Peki, bu satışlardan elde edilen ve borç çoğalırken biriken gelirler nerede? Bu rakam azımsanacak bir rakam da değildir.  Hesaba vurulursa beş tane Türkiye ekonomisi kayıptır. Tam bu paralar nereye gitti diye düşünürken son çıkan haberler bu paraların nerelere gittiğini gözler önüne sermiştir. Peki ya bu hırsızların “unutulur gider” demesine ne demeli. Galiba bu da olsa olsa pişkin hırsızlıktır. 

        Değerli okurlar bu memlekette dört parça baklava çaldı diye ceza evine atılan gençler vardı unutmayalım. Hukuk önünde hırsız hırsızdır bunun az çalanı, çok çalanı, pişkince çalanı, niteliklisi, niteliksizi yoktur. Ancak milletin hakkını, mazlumun hakkını çalarak zalimleşenleri ve bu zalimlerin zulmüne boyun eğenleri, haksızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık karşısında susanları, hırsızlığa göz yumanları, hırsızlıktan pay bekleyenleri, hırsızlara destek verenleri herkes bilsin ki ne bu millet affedecektir, ne de Allah. Zulmün karşısında mazlumu tutup kaldırmak yerine zalimce davrananların yatacak yerleri yoktur. Bu zalimlerin zulümleri artmıştır ve helak olmaları yakındır. Çünkü haddini aşan zıddına inkılap eder.

 

        Hoşça kalın sağlıkta kalın.