İnsan ve onu meydana getiren unsurlar hiç anlaşılamamıştır. İnsan hep bir bütün düşünülmüş, kendisini meydana getiren veya kendisine takılan uzuvların farkına varılamamıştır. Bu fark edilemeyiş çağımız insanını hastanelere ve doktorlara mahkum etmiştir.
Ne zaman yeni ve büyük bir hastane yapılacak olsa, önce çok seviniyorum, daha sonra üzüntü sarıyor ruhumu. Bu devasa hastaneler yapılıyor ama zamanla içleri hastalarla dolacak. O zaman da toplum bu kadar mı hasta diye endişe duymuyor değilim.
Bugün herkesin bir doktoru olmuş, insanlar evham içine sürüklenmiş, hele televizyondaki her şeyi bilen doktorlar toplumu yaşanmaz hale getirmiş durumda. Televizyonda her programa çıkan kişi sağlıklı bir hayat sürebilmemiz için iyi beslenmek gerekir diyor. Bizim anlayacağımız dille siz sağlıksızsınız ve hasta olmaya mahkumsunuz imajı verilerek bilinç altları perişan hale getiriliyor.
Oysa ki, unuttukları bir şey var. Aklın insana takılmış bir alet olduğu unutturuluyor. Aklın en büyük kusuru gerçek ile hayali birbirinden ayıramamasıdır. Meselâ televizyonda seyrettiğimiz dizilerin senaryo olduğunu, oyuncuların rol yaptığını ve bunun karşısında para kazandıklarını biliyoruz. Peki sevdiğimiz oyuncu öldüğü zaman ağlıyoruz, güldüğünde gülüyoruz. Demek ki filmi seyrederken akıl onun gerçek mi veya hayal mi olduğunu ayırt edemiyor.
Biraz daha ileri gidelim, ölü resimlerine baktığımızda ağlıyor, komik resimlere bakınca da gülümsüyoruz. Peki cansız bir fotoğraf nasıl oluyor da bizleri etkileyebiliyor? Aynı şeyi büyükbaş hayvanda denesek, mesela hayvanın önüne ot fotoğrafı koysak acaba o hayvan ondan etkilenir mi? Bin kere hayır. Demek ki insandaki akıl onu diğer canlılardan ayırıyor.
İnsan aklının 3 mertebesi vardır.
1) Aklın en alt mertebesi her şeyden korkan bir hal alır. Meselâ : 1) Sağlığım bozulursa ölürüm.
2) Büyük bir meteor dünyaya çarparsa dünya yok olur.
3)Her sorulan şeyi ben bilmem veya ben anlamam.
İkincisi aklın en üst mertebesi hiçbir şeyden korkmamaktır. Aklınıza gelen her şeyi düşünebilirsiniz. Allah (cc.)nin inkarından tut da aklınıza gelebilecek hiçbir şeyden korkmamaktır. İşte bu insan kendisinin dışında hiçbir şeyi düşünmeyen bencil bir hal alır. Kendisi iyi olsun, güzel olsun, herkes çalışsın o en iyi olsun mantığı. Bu mantık asrın dehşetli hastalığını ortaya atar. Hiç kimseye acıma ihtiyacı hissetmez. Çalışsın yapsın gibi. Bu insanlar horlanır. İslâmın en büyük emirlerinden olan zekat ve sadaka hakikatini ortadan kaldırır. Fakirler ile zenginler arasındaki köprüler koparılır.
Üçüncüsü aklın orta mertebesidir ki o da hakkı hak, yanlışı yanlış bilmektir. İşte bu orta yol insanın hayatını cennete çevirir. Çevresine huzur verir. Toplumda aranan ve sevilen bir insana dönüştürür.
Akıl insana göre ve karakterine göre şekil alır. Ben yapamam derse yapmamanın bütün yollarını gösterir. Ben hastayım derse vücudu hasta edecek bütün donelerle donatır. Aslında siz ne istiyorsanız akıl o şekli alır.
Üniversitede şöyle bir hikaye anlatılmıştı; 4 öğrenci amfideki derse geç kalır. Tahtada 4 soru yazıldığını görür. Hemen soruları alırlar akşam uğraşıp 3 soruyu çözerler. Çözemedikleri soruyu profesör’e sormak için sabahı beklerler. Öğrenciler sabah derse girince önce dün geç kaldıkları için özür dilerler. Sonra da çözemedikleri soruyu sorunca profesör “bu soruların ne olduklarını biliyor musunuz?” der. “Hayır” der öğrenciler. Profesör bunlar 300 yıldır çözülemeyen sorulardı deyince öğrenciler şaşırır. Şimdi baştan çözülemeyen sorular olduğunu bilselerdi uğraşırlar mıydı? Elbette bin kere hayır. Akıl onu kullanalım diye bizlerin emrine verilmiştir.