“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini? sorusuna: “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Bulunur kurtaracak baht-i kara maderini! cevabını veren M. Kemal bu güzel memleketi yoktan var edip bize bıraktı. Yaptığı devrimlerle ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak için en güzel yıllarını harcadı. Kurduğu cumhuriyetin ekonomik ve siyasal alanda bağımsız olması için büyük çaba gösterdi.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kalan miras, yoksulluk, üretimsizlik, sanayisizlik, dışa bağımlılık ve dış borçlardı. Ülkede bir sermaye birikimi yoktu. Cumhuriyeti kuranların önünde kısa sürede çözmek zorunda olduğu birçok sorun vardı. En önemli sorun ekonomi idi. Cumhuriyet sonrası, Türkiye ekonomisi büyük bir hızla büyümeye başladı. Tarım özellikle 1923–1929 döneminde ekilebilir alanların gelişmesiyle hızla gelişti. 1933–1938 yılları hızlı bir sanayileşme ve inşa dönemiydi. 1934’te Rusya’dan alınan 8 milyon liralık kredi ile tekstil fabrikaları ve 1938’de İngiltere’den alınan 16 milyon sterlinlik kredi ile Karabük Demir-Çelik fabrikası kuruldu. Ülke demir ağlarla örüldü. Şeker, uçak, çimento, dokuma fabrikaları açıldı. Atamız, İzmir İktisat kongresinde bize bir de öğüt verdi: “Büyük devletlerin ekonomik bağımsızlığına girmeyin, ekonomik bağımsızlıktan ödün vermeyin, kendi kaynaklarımızı değerlendirip kalkınmayı sağlayın”
Devrimlere önce Cumhuriyeti ilan ederek başladı. Bugünü görmüş gibi anayasanın değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği maddelerini koydurttu: “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Dili Türkçedir. Başkenti Ankara’dır. Bayrağı beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Ulusal Marşı İstiklal Marşıdır.” Toplum içindeki ayrışmayı önlemek, ulusal birlik ve beraberliği sağlamak için "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir." deyip etnik kökeni ne olursa olsun herkesi Türk kabul etti. Atatürk’ün millet kavramında ırkçılık yoktur. Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Rum, Arap, Acem kim olursa olsun, kendini Türk sayan, Türk bilen ve Türk olarak yaşayan herkes Türk’tür.
Koyduğu ilkelerle gelecekte ulusunun izleyeceği yolu gösterdi. CUMHURİYETÇİLİK ilkesi ile halka hem kendi kendini yönet, hem de bağımsızlığına sahip çık, dedi. Dilini, tarihini iyi bil ve unutma ki geleceğe güvenle bak, düşüncesi MİLLİYETÇİLİK ilkesini doğurdu. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözü ile Türk olmakla gurur duy, ancak başka uluslara da saygılı ol, dedi. “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” sözleri ile komşu ülkelerle dostça ilişkiler içinde olmamızı öğütledi. Halkın din tüccarlarınca aldatılmasını önlemek, inanç ve ibadetinde özgür olmasını sağlamak için LAİKLİK kabul edildi. Yine halkının yasalar önünde eşit olması, mutluluk içinde yaşaması HALKÇILIK ilkesiyle dile getirildi.
Peki, benim ülkem bugün ne halde? II. Abdülhamit’in baskı yönetimine rahmet okuturcasına özgürlük kalmadı. Reyhanlı’da yanlış dış politika yüzünden halkımız ölür, basına sansür konur. Mobese kameraları 2 gün önce bozulur. Gerçekleri açıklayan gazeteciler tutuklanır. Başbakan olay yerine değil ABD’ye gider. Ülkede ulusal yas ilan edilmez. Eğlenceler, açılışlar iptal edilmez. Bir hafta sonra 19 Mayıs törenleri iptal edilir. Tıpkı Van depreminden sonra 29 Ekim törenlerinin iptal edildiği gibi. Dış ülkelerde Müslüman kesime yapılan katliamlara(ki ben de çok üzüldüm) gözyaşı dökenler Reyhanlı’dakilere gözyaşı dökmez, üstelik TV’de halkın karşısında sırıtarak konuşur. Suriye’deki olayları iç sorun sayıp oraya müdahaleye hazırlanır, içerdeki teröristlerle kol kola güya barış pazarlıkları yapar. TC’den rahatsız olunur. Türk bayrağı taşıyana biber gazı, PKK bayrağı serbest. Cumhuriyet düşmanlarına iade-i itibar, M. Kemal ve silah arkadaşlarına beddua. Gezi olaylarında hovardaca biber gazı, bomba, su; pala ile saldıranın sırtını sıvazla, serbest bırak. Tunus’tan haber göndersin: “Türkiye’ye döner, 2 ay yatar çıkarım.” Doğru. Bu ülkede Sivas’ta 35 canımızı öldürenlere ne ceza verildi ki?
Basın, gezi, yürüyüş özgürlüğü sizlere ömür. Ulusal Marşımıza saygı kalmamış. Akil adamlar marş söylenirken kaykılmış, utanmadan, istiflerini bozmadan dinliyorlar. Eşitlik hak getire. Atatürk “vekil maaşı öğretmen maaşını geçmesin” demişti. Vekillerimiz kıyak emeklilikten sonra kıyak ayrıcalıklar peşinde. En acısı ülkede satılacak kurum kalmadı. Yalan, iftira en büyük silah. IMF’ye borcumuz bitti diye övünülür. 10 yılda dış borç üç misline çıkar, sözü edilmez. Ordu bitirildi, adalet öldü, eğitim sizlere ömür, Atatürk ilkeleri ayaklar altında. Sıra cumhuriyette. “Yüz yıllık cumhuriyet rejimi çöktü, yerine yeni rejim getireceğiz.” sözleri artık sıkça duyulmakta. Ancak benim onlara cevabım şu: “Avucunuzu yalarsınız.” Telaşınızdan bir yerlere geldiğiniz anlaşılıyor. Yaptıklarınızın yanlış olduğunu siz de biliyorsunuz ki vekilinizin dediği gibi iktidardan düşerseniz kaçacak yer arayın.
Saygılarımla, hoşça kalın.