15 yıl öncesine dek son 9 yılda yaşananların yaşanmadığı bir Türkiye’de yaşıyorduk. Ne olduysa 2007 Temmuzundan itibaren oldu. Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi ile hukukun ele geçirilmesi, sonrası Ergenekon ve Balyoz ile ordunun çökertilip etkisiz hale getirilmesi, medyanın büyük bölümünün iktidarın borazanı olması sonucu bugünlere geldik. Her şey tutturulmuş paralel yaptı. İyi de sen onunla birlikte yapmadın mı? Kumpas varsa sen de suçlusun. Yalnız o mu cezalandırılmalı? Bu kadar aldatılan bir iktidar görülmedi. Ama işi iyi biliyorlar. Alıştıra alıştıra. Milletin % 49,5’u hala uyanmadı ancak çok ama çok değerler kaybedildi. Elbette uyanılacak, ama inşallah iş işten geçmeden.
Bir zamanlar, bu ülkede herkes adalete, yargının tarafsızlığına inanırdı. Çünkü yargı bağımsızdı. Mahkemelerin haksız karar vermeyeceği, adaletin doğru dağıtılacağı inancı vardı. Şimdi ise bir kişi her şeye hükmediyor. Emri veriyor mahkemeler uyguluyor. Emri veriyor, ülkenin seçilmiş başbakanı karşı koymadan başbakanlığı bırakıyor. Gazeteciler yargılanıyor. Yasaları tanımayıp Atatürk’ün mirası Atatürk Orman Çiftliğine Kaçaksaray’ı yapıyor. MHP kongresi engelleniyor. Halkın büyük bölümü yoksulluk sınırı altındaymış, kimin umurunda. O saltanatını şatafatıyla, devlet parasıyla sarayında sürüyor. Ona oy verenler de makarna, kömüre şükredip, helal olsun diyor.
Bir zamanlar, bu ülkede cumhurbaşkanları göreve gelirken tarafsızlık yemini eder, bu yemine her zaman sadık kalırdı. Ama tarafsız kalacağına namusu ve şerefi üzerine yemin eden kişinin bugün nasıl tarafsız(!) olduğu gözler önünde. Seçimlerden önce meydanlara çıkıp eski partisi için oy istiyor. Ona göre, sistem değişmiş. Çünkü onu halk seçmiş. Peki, anayasa değişmiş mi? Seçtirdiği başbakanla ters düşünce “yeter artık, biz nasıl zamanı gelince devrettikse sen de devret” diyor.
Bir zamanlar, partilerin başında sözünün ardında duran, mert politikacılar vardı. Hiçbir baskıya boyun eğmeyip, yalakalık yapmayıp, hapiste yatmayı bile göze alırlardı. Şimdi bakıyoruz her şey çıkar ve koltuk için. Geçmişte "Karun ve firavun" benzetmesi yapan Kurtulmuş, “Bizans bile duruşuyla bugün birçok AKP’liden daha millî, daha Türk’tür.” “Vallahi de billahi benim evimde böyle paralar yoktur, ben böyle bir haram işe bulaşmadım’ demiyor. Benim tek talebim O’nun yargılanması.” diyen Tuğrul Türkeş ile hükümeti yolsuzluğa karışmakla suçlayan Soylu bugün sarayın sağ kolu konumundalar. Yıllardır iktidarın gizli koltuk değneği olan Bahçeli zamanında neler söylemedi. Şimdi koltuğunu kaptırmamak için her şeye hazır. İnsanda biraz utanma olur. Korkarım genel kurul sonrası Akşener veya diğerlerinden biri kazanırsa beyefendi 330’u bulması için iktidara her desteği verecek.
Bir zamanlar, cumhurbaşkanları ve başbakanlar kişisel masrafları için devlet hazinesini kullanmazlardı. Rahmetli Ecevit, Türkiye’nin yerli otomobile binen tek başbakanıydı. İlk başbakanlığında öncekilerin makam aracı olan Chevrolet’yi garaja çektirip Renault 12’yi; ikinci başbakanlığında Tofaş Kartal’ı makam aracı olarak kullandı. A. Necdet Sezer, oğlunun düğününde köşkte çalışan görevlilere izin verip düğüne davet etti. Düğünden önce elektrik ve su sayaçlarını kontrol ettirip faturasını cebinden ödedi. Yemek siparişi dışarıya verildi, yine kendi ödedi. Bugün kızının düğünü için devlet parasından 1,2 milyon(eski parayla trilyon) hazırlıklara harcanıyor. Bu ülkenin en uzun süre cumhurbaşkanlık ve başbakanlık yapan politikacısı İnönü ve Demirel siyaseti bıraktığında hiç bu kadar zengin olmuşlar mıydı? Milletin parasını hovardaca kullanmışlar mıydı?
Bir zamanlar, bu ülke komşuları ile dostane ilişkiler içindeydi. Bizimle arası açık olan Yunanistan bile bizimle çatışmayı göze alamazdı. Şimdi kaç tane dost komşumuz kaldı? IŞİD bile bize kafa tutuyor. Yunanistan burnumuzun dibindeki adaları ele geçiriyor. Büyük kahramanlık(!) göstererek kaçırdığımız Süleyman Şah Türbesi’ni tekrar geri götürme planları yapılıyor. Geçmiş olsun. Türbenin bulunduğu Caber Kalesi Türk toprağı idi. Savaşmadan elden çıkarıldı.
Bir zamanlar, bu ülkede halka değer verilirdi. Milletle alay edilmezdi. Şimdi aklımızla dalga geçiliyor. Olmayan olaylar gerçekmiş gibi anlatılıyor(Kabataş, camilerin ahır yapılması). Kilis’e her gün roket mermisi yağıyor, valilik roket mermisinden nasıl korunulur diye broşür yayınlıyor. Bir de benim komiğime giden açıklamalar var. Neymiş, top atışları sonucu 300 IŞİD’li öldürülmüş. Siz bizle dalga mı geçiyorsunuz? Buradan top atışı yapıp, IŞİD’lilerin yanlarına gidip ölüleri saydınız öyle mi? Hadi oradan.
Bir zamanlar, Atatürk’ün Cumhuriyetimizin en büyük koruyucusu olarak tanımladığı ordumuz vardı. Şimdi ise bir densizin “Laikliği kaldıracağız” sözüne bile tepkisini koymayan, şehit cenazeleri ile içimiz yanarken düğüne giden Genel Kurmay Başkanımız var. Cenazeler var diye 23 Nisan, 29 Ekim törenleri iptal edilir, ama düğün ertelenmez.
Bir zamanlar, bu ülkede İslam dini vardı. Herkes kurallarına uyardı. Şimdi öyle bir kesim var ki yolsuzluğu, hırsızlığı, Allah’a ortak koşmayı alkışlıyor. Öyle biri var ki “Allah’ın vasıflarını taşıyor” diyene tepki göstermiyor. Eşim istesin ona giderim, deniyor, zina olmuyor.