Son seçim süreci ve yaşananlarla birlikte önemli bir eşiği atlattık ülke olarak. İkinci tura kalma ihtimali kuvvetle muhtemel olan söz konusu seçimler beklenildiği gibi ilk turda sonuçlanmadı ve sonrasında mevcut Cumhurbaşkanı tekrar seçilerek beş yıl daha bu görevde kalmaya hak kazandı. Seçimden kısa bir süre sonra açıklanan yeni kabinede ise birçok sürprizler vardı. Kendi adıma içişleri bakanının değişmesini şaşırtıcı buluyorum zira birçoklarına göre Cumhuriyet tarihinin en etkili içişleri bakanıydı Süleyman Soylu. Yanısıra birçoğumuzun ses tonunu dahi bilmediğimiz ve Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen ve kamuoyunda kara kutu olarak tanınan Hakan Fidan’ın dışişleri bakanı olarak atanması da ilginç olan başka bir gelişmeydi. Kabinede yaşanan bu değişikliklerden beni en çok sevindiren ise Nurettin Nebati yerine Maliye Bakanlığına getirilen Mehmet Şimşek oldu. Liyâkat ve ekonomide rasyonel politikalara verdiği önem ile bilinen Şimşek ile seçim öncesi yapılan görüşme sonrası hükümet sözcüsü tarafından basına yapılan açıklamada olumlu bir sonuç çıkmadığı anlaşılmıştı. Mehmet Şimşek’in göreve gelmesi durumunda kırmızı çizgilerinin çiğnenmemesi konusundaki net duruşu benimsenmiş ve kabul görmüş olacak ki yeni kabinede kendisine de yer verildi. Zîra bir önceki kabinede yine aynı görevde bulunan Şimşek, Erdoğan’ın faizin düşürülmesi konusundaki ısrarını rasyonel bulmadığı için görevi bırakmış ve liyâkate verdiği önemi göstermişti. Bugünlerde ekonomi ile ilgili atılan adımların etkisiyle fâiz artışı ve beraberinde dolar-euro paritesinde bir artış gözlemliyoruz. Bu durumun toplumda bir panik yaratmaması adına  bakan Şimşek’in sosyal medya hesaplarından gerekli açıklamayı  yapması ve sabır telkininde bulunması da herkesin dikkat etmesi gereken bir nokta. Ben de inançlı bir insanım ve inancım gereği faize karşıyım fakat faizsiz bir ekonomik sisteme geçiş için ülkemiz ekonomisinin kırılgan yapısı ve küresel finansal konjonktür itibariyle aşamalı ve uzun bir zaman dilimine ihtiyaç duyulduğu da kesin. Bu bağlamda da yine rasyonel düşünülmesi gerektiğini tavsiye ediyor ve âyet var, nas var diyerek keskin davranılmasını doğru bulmuyorum. Bir çok meselede Kur’an, sorunların çözümü için kademeli bir çözüm politikası geliştirmiş ve Kur’an bütünlüğünde bu misalleri değerlendirdiğimizde bunlardan feyz alınması gerektiği istenmiştir. Bu sebeple önümüzdeki süreçte ekonomide gerçekleşmesi muhtemel olan döviz kuru artışının toplumda panik yaratmaması adına Mehmet Şimşek’e kulak verilmesi ve yeni açıklamalanın beklenmesini tavsiye ediyorum. 

    Gündeme dair kısaca bunları ifade ettikten sonra hem ülkemiz hem de İslam dünyası toplumlarının mevcut durumlarından söz etmek istiyorum. 

    Bugün İslam dünyası toplumları birbirinden kopmuş, tefrikalara ayrılmış, her grup kendisinin haklı/doğru olduğunu savunur hâle gelmiş durumda. Bu bölünmüşlük küresel güçlerin sinsi stratejileri ve daha önemlisi müslümanların kitaplarını (Kur'an'ı) gereği gibi anlamamaları, gereken önemi vermemeleri sebebiyledir diyebiliriz. Müslümanlar olarak bu cahiliye toplumunu değiştirmek için Kur’an endeksli yeni fikirler üretmeli, hayatımızın her yönünü Kur’an İle şekillendirme ve idare etme yolunu seçmeliyiz.  Siyasi/hukukî/ekonomik/kültürel anlamda Kur’an dışı sistem ve ideolojilerin etkisi altında olduğumuzu ve bu durumun hayatımızdaki düzensizlik, dönemsel iç huzursuzluğu, ekonomik buhran durumlarının tek sebebi olduğunun farkına varmalıyız. Bilmeliyiz ki yüce Kur’an, hayatı ilâhî bir düzene göre şekillendirmek için gönderilmiştir. Gâye budur. Küresel şer odaklarının İslam dünyası toplumlarını ifsad etmek, insan nefsini insan fıtratına aykırı hareket etme noktasına getirmek için tüm iletişim araçlarını bu doğrultuda kullandığının bilincine varmalıyız. Bugün radyo, televizyon, gazete, mecmua, sinema v.s küresel emperyalizmin kontrolünde olup, tamamiyle seküler/dinden bağımsız ve İslâm’ı ibâdetlerden ibâret bir din olarak kabul eden sosyolojik yapı oluşturma adına kullanılmakta ve büyük oranda başarılmaktadır. 

Ne Yapılmalı?

    Referans olarak Kur’an’ı ve onu rehber edinen son Peygamberin (s.a.v) yaşantısını almıyor, bu sebeple boynumuza dolanan ve bizi kuşatan sekülarizmin/modernizm(!)in bizi sürüklediği tarafa hareket ediyoruz. Bizi kendi özümüzden peyderpey uzaklaştıran küresel emperyal politikaların gerçek mahiyetini kavrayamıyor ve bu sebeple dirâyetli bir duruş sergileyemiyoruz. İslâm’ın hayatı düzenlemek için var olduğu gerçeğini gözardı edip toplumsal düzenin sağlanmasını beşerî ideolojilere kendi irademizle teslim ediyor, bu ideolojilerin koyduğu hüküm/kanun/ilkelerle yönetiliyor, böylelikle İslâm’ı beğenmeme küstahlığını gösterip Allah’tan başkasını Rabb/ilâh ediniyoruz. İslam, ezilen/sömürülen bireylerin ve toplumların kurtuluş reçetesi iken, tedaviyi bizler gibi beşer olan siyasîlere/ ideolojik liderlere teslim ediyor, böylelikle zihnen ve fikren bizi İslâm’dan uzaklaştıran narkozun etkisine giriyoruz. Gelinen noktada ‘Ben İslam paradigması ile yönetilmek istiyorum.’ dahi diyemiyoruz. Çünkü bu ortamı kendimiz oluşturuyoruz. ‘Ölüm bize gelince mühim olacak olan ne ise şimdide mühim olan odur.’ İlkesini şiar edinemiyor, İslam dünyası toplumlarını kuşatan İslam dışılıkları fark edemiyor,  fark etsek de gerekli adımları atamıyoruz. Çünkü kontrol ediliyoruz. Çünkü kontrol edilmeye müsaade ediyoruz. Bugün dünya üzerindeki bütün İslam toplumları İslâm’ı düşman olarak kabul eden ve bütün stratejilerini İslam dininin/toplumlarının yıkımına endeksleyen küresel emperyal güçlerin uşağı  durumundadır. Küresel emperyal güçler bizleri, yeniden şekillendirdikleri ve adına İslâm dedikleri din ile değiştirip bizi kendimize yabancılaştırıyorlar  Bizler değerlerimize sahip çıkmadığımız, İslâm’ı bilmediğimiz, öğrenmek için çaba sarf etmediğimiz, her namaz kılan kitaptan bir iki ayet okuyan, ailesi baş örtülü kişileri/grupları/siyasîleri kendimiz gibi gördüğümüz için bu müdahaleye,  fikir ve dil dönüşümlerine kolaylık sağlıyor, izin veriyoruz. Hayatımızı İslam ile şekillendirmeyi düşünmüyor, bu düşünceyi savunan ya da bu düşünceyi (İslam toplumu düzeni) pratiğe geçirmek için çaba sarf eden az sayıdaki kişileri/grupları ise çağ dışı/gerici/yobaz/mürteci olarak nitelendiriyoruz. Bizi özümüze döndürecek, bizi değerli kılacak tek sosyolojik düzenin İslâm devletinin varlığı durumunda mümkün olacağının idrakine varmalı, bunun ise ancak Kur’an’a uymakla gerçekleşeceğini bilmeliyiz.

     Toplumu birey(ler) oluşturur. Birey değişmedikçe toplum değişmeyecektir. Biz her şeyi, herkesi bırakıp, huzur/refah/emniyet ortamını oluşturmak için Kur’an’ı rehber edinerek ilk olarak kendimizi/fikrimizi /zikrimizi/hayata bakışımızı/ yaşayışımızı/ değer yargılarımızı değiştirmeliyiz ki toplum değişebilsin. Ancak bu minval ile Allah’ın rızasını ve yardımını kazanabiliriz.(*)


Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, saygı ve hürmetlerimle…

(*) Kur’an: Râ’d/11

--
E-mail: [email protected] 
Twitter: @kadirturan_