Uydurma hikâyelerin biri de Mehmet Gençcan’ın Çanakkale Savaşlarından Menkıbeler adlı kitabında bulunuyor. Bazı ifadelerini koruyarak özetliyorum. Albay Cevat Paşa’ya rüyasında Allah tarafından buyruldu ki; “Ey Cevat deniz üzerine bak.”
Cevat Paşa dönüp denize bakar, denizin üstü yoğun bir nurla kaplıdır. O nurlu dalgalar arasında çiçeklerle bezenmiş kef ve vav harflerini görür, uyanır. Bu ilahi işaretin anlamını çözemez. Neyse ki karşısına pir yüzlü bir zat çıkar ve rüyayı yorumlar, kef ve vav harflerinin 26 demek olduğunu açıklar ve “Bu 26 mayını hemen denize döşe ki zaferinize sebep olsun.” der.
Cevat Paşa hemen depodaki 26 mayının döşenmesi için emir verir. Düşman donanması bu 26 mayın döşenen kuytu koydan geçer, mayınlar patlar, zaferi kazanırız. O müthiş 18 Mart deniz zaferi böyle bir hurafeye indirgeniyor.
Bu da yetmiyor. Mehmet Gençcan “Çanakkale’ye Anadolu’dan binlerce erenler, veliler ordusunun geldiğini” de ekliyor. Bu kitabı kim yayımlamış dersiniz? 1990′da Kültür Bakanlığı! Kitabın önsözünde ve arka kapağında özetle şöyle deniliyor: “Bu olayları, resmi ve ilmi tarih söylemez, söyleyemez. Bunlar tarihi olayların arka planıdır.”
Bir de Çanakkale Savaşları’nda, İngilizlerin “Norfolk Alayı Askerlerinin” bir bulutun içine girip yok olduğu iddia edilen olay var. Öyküye göre Çanakkale Savaşları için özel olarak eğitim görmüş Norfolk taburu savaş sırasında beyaz bir bulutun içinde kaybolur. Daha sonra söz konusu bulut gökyüzüne yükselerek uzaklaşır. Bir daha da Norfolklardan haber alınamaz.
Olayın gerçeği şu.  Ağustos 1915 tarihinde Çanakkale’ye, İngilizler Kraliyet Ordusunun bir alayını göndermişler. Akıllarınca yorgun, bezgin zannettikleri Türk Askerlerini ortadan kaldırıp, savaşın kahramanı olacaklar. İngiliz başkomutan General Hamilton bu olayı şöyle anlatır:
“22 Ağustos 1915 günü Çalılık arazi içinde cereyan eden karşılıklı düello korkunç bir şekilde hükmünü sürdürdü. Sis ve topçu ateşi yönünden, Allah dün Türklerden yana idi.” Yani sisten bahsediliyor, buluttan değil. Birde “çalılık” kelimesi önemli. Bu İngiliz askerlerinin taarruza geçtiği bölgeden, karaya çıkmak kolay değil. Arazi çok dik ve çalılık. Çalılık arazide yürümek zordur. Hele birde dik ve uçurum bir yapısı varsa. O gün hava da çok sisli. Sisten yolunu bulamayan İngiliz askerleri dik yamaçlardan yuvarlanmış. Kimileri ölmüş, kimileri de esir alınmış. Kısacası bulut mulut yok. 267 İngiliz askeri siste kaybolmuş. Ölen ölmüş, Esir alınanlar, Afyon’da bir esir kampına gönderilmiş. Daha sonra bulunmuşlar. Kaybolan alay masalı defalarca çürütüldü. Adı geçen alaydan esir düşen askerlerin kayıtları ve yazışmalar ortaya çıkartıldı. O an bölgede on binlerce Türk ve İngiliz askeri olmasına rağmen olayı gördüğünü 50 sene sonra bu bulut olayını 2 tane Anzak askerin söylemesi hiç garip gelmedi inananlara.
Ben bu kişilere sormak istiyorum. Yüce Allah, erenler ve evliyalar, iki yüz yıldan beri yenilip duran Osmanlı Devleti ordularına neden böyle yardım etmediler? Sarıkamış’ta 90 000 askerimiz şehit düşerken niye hiç yardıma koşmadılar? Allah’ın taraf olduğu bir savaş 9 ay sürer mi? Yani İngiliz ve Fransızlar yüce Allah’a 9 ay kafa tutabilecek kadar güçlü mü idiler? Bu Allah’a saygısızlık, kudretine inançsızlık olmuyor mu? Yüce Allah, hurafecilerin anlattığı gibi savaşa müdahale etseydi, savaş bu kadar uzar mıydı? Bir saniyede bitmez miydi? Hurafe uydurmanın sonu Allah’a saygısızlığa, küçük düşürmeye kadar uzanır.
Atatürk, Aralık 1914’te Sofya’dan Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya bir mektup yazarak cephede aktif görev alma isteğini yenilemiştir: “Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofya’da ateşemiliterlik yapamam!”
Yani Atatürk, isteseydi pekâlâ kanlı Çanakkale Savaşı sırasında Sofya Ateşemiliterliği’ne devam edebilir ve ilerde “Çanakkale Savaşı sırasında neden cephede değildin?” diye soranlara da Enver Paşa’dan gelen telgrafları göstererek “Ben cephede aktif bir görev almak istedim, ama Enver Paşa kabul etmedi!” diye cevap verebilirdi. Ama gerçek bir “vatansever” olan Atatürk “gelme, orda kal!” telkinlerine karşın, adeta “zorla” kendisini cephede aktif bir göreve tayin ettirmiştir. Gerçek “kahramanlık” ve “vatanseverlik” bu olsa gerekir: Bilerek, isteyerek, ölümün kucağına atlamak… Atatürk’ün Çanakkale Savaşı’ndaki “kahramanlığı” bir yana, sadece bu davranışı bile, onun “nasıl bir kahraman” ve “nasıl bir vatansever” olduğunu anlamaya yeter de artar bile…
Çanakkale Savaşı 19.Tümen komutanı M. Kemal ile Mehmetçiklerin “Çanakkale Geçilmez” destanını yarattığı zaferdir. Bugün ne kadar soyutlanmak istense de Çanakkale Zaferi’nin baş mimarı M. Kemal’dir. M.Kemal ve Mehmetçik, Çanakkale Savaşlarında, bitti denilen bir ortamda, içindeki volkan gibi çağlayan iman sayesinde “Hayır, daha bitmedik, işte buradayız!” diyerek düşmana büyük bir ders vermiştir. Lütfen onların hakkını yemeyelim. Önlerinde saygıyla eğilelim.
Hoşça kalın, saygılarımla.