Her gün olduğu gibi yine yoğun bir gecesini yaşıyordu hastane acil servisi. Personeller, imkanlar dahilinde koşuşturuyor, hastalar ise çaresizlik içinde sıralarını bekliyorlardı. Tek bir koridorun içinde üç ayrı sıra vardı. Muayene sırası, laboratuvar sırası, vezne sırası. Hadi muayene ve laboratuarı anlıyor ve kabulleniyorduk da o vezne de neyin nesiydi acil serviste! Enjeksiyon (iğne) yaptıracaksın, para öde, pansuman yaptıracaksın para öde. Daha neler neler. Ama insanımız öyle sindirilmiş, öyle yokluğu kabullenmişlerdi ki kimse itiraz edemiyor, bazen “Devletimiz sağ olsun” diyebilen iyi yürekli ve sabırlı vatandaşlarımız bile çıkıyordu bu ilgisizlik karşısında. Takvim yaprakları tam olarak 1999 yılını gösteriyordu.
İşte böyle bir gece de, yanlışlıkla bir tarım maddesi içen 15 yaşlarında bir erkek çocuğu girdi içeriye babasının sırtında. Bilinci kapanmak üzere idi. Doktorlar ilk müdahalesini yaptıkları çocuğun acilen İzmir’e sevk edilmesi gerektiğini söylediler. Hastane bahçesinde park halinde duran orta seviyeli ambulans acil servisin kapısına getirildi. Çocuğu ambulansa alan şoför, çocuğun çiftçi babasına dönerek hastane veznesine yetmiş milyon lira mazot parası yatırıp makbuzunu getirmesini istedi.Yetmiş milyon!!! Baba çaresizdi ve apar topar geldiği için yeterince para yoktu üzerinde. Ambulans hareket etmiyor o kahrolası makbuzu bekliyordu. Aile bir araya gelerek deyim yerinde ise cepleri boşalttılar. Nihayet ambulansın mazot parası bulunmuştu. Hasta dakikalar sonra İzmir’e doğru yola çıkabildi.
Geçtiğimiz günlerde bir hasta yakını bana şunları söyledi. “Devlet bizim babamızdır evlat. Biz, ne zaman ayağımız takılsa düşsek, ne zaman muhtaç olsak, hiç düşünmeden ve hiçbir menfaat gözetmeden bizi sırtına alıp taşıyandır devlet. Öyle bir babadır ki o, evlatlarını zengin-fakir diye ayırmaz, evladının gözüne çöp kaçsa onun acısını yüreğinde hisseder. Biz meğer eskiden evlatlıkmışız, şimdilerde öz evlat olmuşuz. Bak devlet bugün düşeni helikopterler, uçaklarla taşıyor, Allah devletimizi bu günlere getirenlerden razı olsun, işte gerçek Devlet Baba” dedi.
Yukarıda anlattığım olay yaşandığı gece ben stajyer öğrenciydim o babanın çaresizliğini canlı canlı gördüm. Tabi herkes gibi bende normal karşılıyor “ee napalım kural neyse o, mecbur ödeyecek mazot parasını” diyordum. Şimdi düşünüyorum da Allah’ım biz ne hallerde imişiz. Bizi insan yerine koymayan bir devlete baba diyormuşuz. Bu gün hamdolsun acil bir durumda bırakın ambulansı mazot parasını falan, helikopter anında iniş yapıyor hastane bahçesine. Ben, ne zaman hastalarımızı helikopter ambulansa teslim etsem, o özverili ve zamanla yarış haline şahit olsam, 1999 yılında mazot parası için çocuğu bekletilen o babayı hatırlıyorum ve gözlerim doluyor.Ve şu duayı artık herkes canı gönülden ve hakkıyla yapıyor: “Allah Devletimize zeval vermesin…” Hep söylerim ve hep bir partiye entegre edilmeye çalışılırım ama olsun, yine söyleyeceğim. Rabbim bizi yaratılmışların en şereflisi kılmış. Bize bu şerefe layık olarak kim hizmet verir, kim sırtımızı sıvazlarsa Rabbim onlardan razı olsun. Bizim dualarımızda onlara her zaman özel bir yer vardır. Kimsenin de gücüne gitmesin arkadaşlar, zira güce gidilecek yıllar çok geride kaldı.
Saygılarımla, sağlıcakla.