Şöyle, AKP’nin kapatılma davası günlerine gidelim. Bakalım Sayın Başbakan o günlerde ne demiş: “Halkın özgür iradesiyle % 47 oyla seçilen AKP aleyhine açılan bu kapattırma davası demokrasiye sıkılan bir kurşundur. Anayasa Mahkemesinin yetkileri gözden geçirilmeli.” Peki, Balbay, Haberal, Alan ve diğerleri halkın iradesi ile seçildikten sonra milletvekili olmaları engellenince ne dedi: “Yargının işine karışmayalım”.
Geldik bugünlere. Geçen hafta, terör örgütü KCK/PKK soruşturması kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bazı MİT yöneticilerinin ifadeye çağırılması Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü. Aramalarda MİT ve PKK üst düzey yöneticileri arasındaki konuşmalara ait 12 ses kaydı ve Öcalan’ın kaleme aldığı 19 mektup ele geçirildi. Özel yetkili savcılar, şüpheli sıfatıyla belgelerde adı geçen MİT mensuplarını iki defa ifadeye çağırdı. Fakat söz konusu kişiler ikisinde de ifade vermeye gitmediler. Zorla getirilmeleri istenince savcılar açığa alındı.
Peki, olaylar nasıl gelişti? KCK soruşturmasını yürüten savcılar, İstanbul ve Diyarbakır’da ele geçirilen belgelerde PKK ile MİT arasında bazı mutabakat ve protokol metinlerine rastlandı. İddiaya göre bazı MİT çalışanlarının Kandil’e ulaştırdığı mektuplar ile istihbarat görevinin dışına çıktığı ileri sürüldü. Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nden “PKK ölüm kalım süreci yaşıyor. Askerî operasyonlara en sert şekilde karşılık verin.”, “Demokratik çözüm sürecine inanmayın” gibi mesajları dağa zaman zaman MİT’i kullanarak ulaştırdığı kaydedildi. 6 Temmuz’da yazılan mektuptan hemen sonra 14 Temmuz’da Silvan saldırısı oldu ve 13 asker şehit edildi.
Burada en acı olan MİT mensuplarının KCK/PKK içinde yer alıp istihbarat elde etmelerine rağmen birçok olayı ihbar etmek yerine olayın içinde yer almaları. İşte birkaç örnek: “MİT, Vedat Acar’ın canlı bomba olarak Taksim’de eylem yapacağını biliyordu; ancak bilgi vermediği gibi eylemi yapmasına izin verdi.” “13 askerin şehit olduğu Silvan saldırısında MİT elemanı olayı 6 saat önceden biliyordu; ancak saldırı bilgisini hiçbir birimle paylaşmadığı gibi, olayın önlenmesi için harekete bile geçilmedi.”
Bu konuda yargı yapması gerekeni yapmak için harekete geçti. Karışılmayacaktı yargının işine. Öyle demişti Sayın Başbakan. Ancak maalesef bu her zaman geçerli değil. İktidara göre değişir. Hemen harekete geçildi. AKP Isparta Milletvekili Recep Özel, MİT mensupları hakkında Ceza Mahkemeleri Kanununun 250 maddesine göre yapılacak soruşturmalarda, Başbakan’dan izin alınmasıyla ilgili hazırladığı kanun teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu. Hadi meclis kabul etti, bu normal. Çoğunluk onlarda. Sayın Cumhurbaşkanı ne yaptı? Jet hızıyla onayladı yasayı.
Sayın Cumhurbaşkanı “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda(58. madde) değişiklik yapılmasını veto ederken gerekçelerinden biri neydi? Aynen şuydu: “...halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir sebeple hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir.” Peki, MİT Yasasında değişiklik yapan yasada bu gerekçeler çok daha fazlası ile geçerli değil mi?
Şike yasası değişikliği, yalnızca cezaları indiriyordu. O bile yürüyen soruşturmaya yönelik özel düzenleme sayıldı. Oysa MİT yasası yürüyen bir soruşturmayı ve belli kişileri korumayı hedef alıyor. Yani, doğrudan soruşturmaya müdahale ve kişiye özel düzenleme niteliği taşıyor. Daha da önemlisi başbakanca görevlendirilen kişilerin işleyebilecekleri tüm suçlar için başbakan izin verirse soruşturma açılacak, diyor.
Bu olaylardan sonra şu sonucu çıkarıyorum. Yanlışım varsa düzeltin. Savcılar, yargıçlar, emniyet görevlileri bağımsız hareket edemez, zanlılar iktidara yakın iseler ifadeye çağrılamaz, haklarında dava açılamaz. Genel Kurmay Başkanı da olsa ifadeye çağrılabilir, sorgulanır, hapse atılır. Eğer savcı “Hayır ben görevimi yapıyorum, gereken ne ise yapılacak.” derse görevinden alınır. Bazı kişileri korumak için yasa çıkarılabilir. Gerçi biz bu filmi daha önce Deniz Feneri davasında görmüştük. Kısaca dokunulmazlık zırhı belli bir kesimi kapsayacak şekilde genişletiliyor. Tabi bunun anlamı şu. Atatürkçülüğün Halkçılık ilkesi de Devletçilik ilkesinden sonra sizlere ömür.
Saygılarımla, hoşça kalın.