Değerli okurlar geçen yazılarımda dilim döndüğünce örgütlü toplum ve sendika hakkında bazı açıklamalarda bulundum. Sendikalar ve Örgütlü sivil toplum kuruluşları Sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan bir hak arama mekanizmasıdır. Zamanla hak arama yolunda tabiri caiz ise adeta bu kuruluşlar tırnaklarıyla kazıyarak birçok konuda hem mensuplarının isteklerini karşılayabilmişler hem de kuruluşları adına daha fazla hak ve imtiyazlara sahip olmuşlardır. Örneğin bu kuruluşların sürekli ve kararlı çalışmalarıyla İLO Sözleşmeleri hayata geçirilmiştir. Bunun yansıması olarak ülkemiz 1921 yılında bu sözleşmelere imza atmış ve bir süre gerek işveren tarafından olsun, gerekse devlet tarafından olsun imzalanan bu sözleşmeler yok sayılarak işlemler yürütülse de bir süre sonra yürütülen bu işlemlerin Ulusal ya da Uluslar arası mahkemelerden döndüğü görülerek bazı yasal düzenlemelere gidilmiştir. Halen konuyu anlamakta güçlük çeken işveren ya da işveren temsilcileri olsa da bu yolda bu gün epey bir yol kat edilmiştir. Netice itibariyle çalışanlar örgütlenmiş ve bu örgütlülük sayesinde birçok haklar bu gün itibariyle söke söke alınmıştır.

 

 

         Gelelim günümüz Türkiye’ sinde yapılan adeta derebeylik olarak niteleyebileceğimiz kurumsallaştırılan davranışlara: Öncelikle belirtilmesi gereken husus şudur. Memur sendikacılığını düzenleyen 4688 sayılı yasa mevcut ve bu yasaya ilaveten birçok da Başbakanlık genelgesi bulunmaktadır. Bu genelge ve Yasaya rağmen kendileri işveren olmadıkları halde sadece işveren temsilcisi olmalarına rağmen birçok idareci bilip bilmeden Sendika temsilcileri hakkında hukuksuzca ve fütursuzca ifadelerle kendilerinden üstteki makamlara şikâyetlerde bulunmaktadır. Bu arkadaşların hiç akıllarından çıkartmaması gereken bir husus var ki bunu altını çizerek ve kalın puntolarla söylemek istiyorum. Her sendikacı Sendikasına söz getirmemek adına işini sağlam ve titizlik içerisinde yapar.” Tabi gerçekten bir sendikacı ise.

 

 

        O yüzden sayın arkadaşlar kraldan çok kralcı olmaya, kanun ve yönetmelikleri okumadan, insan ilişkilerini incelemeden acizce şikâyetlerde bulunup sendikacılara Mobbing, sendikalarında örgütlenmesini önlemek amaçlı davranışlarda bulunmayınız. Çünkü bu durum Türk Ceza Kanununa göre suçtur ve her suçun cezai yaptırımları bulunmaktadır. Bu âcizane, kendini işveren sanan, insanların çalıştığı işleri de babasının işi zanneden işveren temsilcilerine bir uyarım olarak kabul edilsin.

 

 

        Memur sendikalarının muhatabı işveren devlettir. Devlet Temsil yetkisi ile yönetilir Amenna bunu biliyoruz ve hiç kimseye bu konuda bir sözümüz yok. Sözümüz olan kısma gelince; öncelikle devlet kavramını kısaca bir açacak olursak, Devlet Milleti huzur ve Refah içinde yaşatmayı amaçlayan milletçe kurulmuş bir mekanizmadır. Yoksa insanların başında Demoklesin kılıcı gibi dikili duran, İnsanların gerek iş ortamlarında gerekse sivil yaşantılarında huzurlarını kaçıran bir mekanizma hiç değildir. O yüzden işveren temsilcileri yürüttükleri bütün iş ve işlemlerinde etik olarak öncelikle temsil yetkilerine dayanarak hiç kimseye yıldırmaya ya da korkutmaya çalışmamalıdır. Çünkü bu devletin yürütme organının başı Sayın Başbakan genelgelerle bu işlerin sınırlarını yetki ve sorumluluk alanlarını belirlemiştir. Öncelikle bu tür genelgeleri Temsil makamındakiler öğrenmelidir ki bu millete ve çalışanlara yardımcı olabilsin.

 

 

         Bu genelgelerde yazanlara ters iş ve işlem yürütenler sizlere sormak istiyorum, “Sizler Başbakandan daha mı iyi biliyorsunuz ki Genelge ve Yasalara aykırı işler yapıyorsunuz?” Unutmayın ki sizin ağzınızdan çıkan yasa değildir. Bu ülkede yasalar vardır Çalışanı ve mazlumu korur, yasalar vardır yanlış işleri de görür sahiplerini ve zalimleri gerekeni bir gün mutlaka yapar. Ondan öte bu âlemde İnandığımız Tanrı vardır. Hele onun varlığı hiç akıllardan çıkartılmamalıdır.

 

 

          Değerli okurlar bu yazımda işverenin kim olduğunu değil de kim olmadığını sizlerle paylaşmayı daha uygun gördüm. Sürçü lisan eyledikse affola.