1969’da bir emperyalizm fedaisinin ABD'nin 6. Filosu'nu protesto eden yurtsever gençlerin üzerine "ABD bizim Kâbe’miz, cihada hazır olun" diyerek dincileri saldırtıp o günün tarihlere "Kanlı Pazar" olarak geçmesini sağlaması ile eyleme dönüştü. Kahramanmaraş'ta 1978’in son haftasında Müslümanlar cihada çağrılarak duvarlara "Allah için savaşa, Müslüman Türkiye" sloganları yazıldı. Sol parti ve dernek binaları ateşe verildi, 111 kişi yaşamını yitirdi. Başbakan Demirel "Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz" derken acaba bugünlere gelineceğini hiç düşünmedi mi? Sinsi devrim yavaş yavaş kendini gösteriyordu.
1979’da MSP Genel Başkanı Erbakan "Hafta tatili Cuma günü olmalı. Nikâhı müftüler kıymalı. Mekteplere Kuran dersi koymalı. Bu milletin mektep kitapları niye Allah adıyla başlamıyor?" dedi, umursanmadı. Eylül 1980’de MSP'nin Konya'da düzenlediği bir mitingde yobazlar şu sloganlar attı: "Dinsiz devlet yıkılacak elbet. Şeriat gelecek. Laiklik dinsizliktir. Anayasa Kuran. Ya şeriat, ya ölüm. Cihada hazırız." Kimse aldırmadı.
Geldik 12 Eylül 1980’e. ABD’nin "bizim çocuklar" dedikleri generallerce darbe yapılıp tüm siyasi partiler, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu kapatıldı. Darbeden sonra İnönü'nün oğlu veto edilerek seçimlere katılması engellenirken, Nakşibendî tarikatının üyesi olan Turgut Özal'ın Çankaya'ya kadar tırmanması sağlandı. Özal'ın, "12 Eylül olmasaydı iktidara gelemezdik" sözleri 12 Eylül gerçeğini gözler önüne sermiyor mu?
1989’da Türk Ceza Kanunu Türkiye'de din devleti kurulmasını suç sayan 163. maddeyi kaldırdı. Bu maddenin kaldırılmasına karşı çıkan aydınlar birer birer öldürülmeye başlandı. 1990 yılında Muammer Aksoy, Turan Dursun, Bahriye Üçok öldürüldü. 1993’te Uğur Mumcu, "İmam-Subay" başlıklı yazısından iki gün sonra bir suikasta kurban gitti.
2 Temmuz 1993’te Sivas’taki Pir sultan Abdal etkinliklerinde sözde Müslümanlar ortalığı kana buladı. Ülkemizin yetiştirdiği değerli aydın, düşünür, bilim adamı, sanatçı ve edebiyatçı 35 kişi yaşamını yitırırken Madımak Oteli'ni ateşe verenlerin attığı sloganlar şunlardı: "Zafer İslam'ın. Cumhuriyet Sivas'ta kuruldu, Sivas'ta yıkılacak! Şeriat gelecek zulüm bitecek. Kahrolsun laiklik."
1994 yerel seçimlerinde Ankara ve İstanbul dahil 24 belediye RP'nin eline geçti. Erbakan, "Refah iktidara gelecek. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı? Kanlı mı olacak? Kansız mı? 60 milyon buna karar verecek" dedi. Gülünüp geçildi. Oysa sinsi devrim planı açıklanmıştı. Aynı yıl 10 Kasımda Anıtkabir'de biri "Taşlara, kemiklere secde etmeyin. Taşlar sizi kurtaramaz. Sizi Kur'ana davet ediyorum." diye slogan attı.
1997’den itibaren R.P.’lilerden demeçler ardı ardına geldi. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, "Laiklere şeriat enjekte edilecek", Şevket Yılmaz , "Allah'ın size soracağı soru şöyle: Küfür düzeninde İslam Devleti olsun diye niye çalışmadın?", H. Hüseyin Ceylan, "Bu vatan bizim, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır. Türkiye yıkılacak beyler!", Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, 10 Kasım törenlerini kastederek "Bu törenlere için kan ağlayarak katılıyorum. Bu düzen değişmeli. Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini eksik etmesin.", Şanlıurfa Belediye Başkanı Çelik, "Ben kan dökülmesini istiyorum. Demokrasi böyle gelecek, fıstık gibi olacak."
Ve nihayet Şubat 1997: Özal'ın halefi olan Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakanlık Konutu’nda verdiği iftar yemeğine Türkiye'nin en ünlü mollalarını davet ederek, toplumsal gerilimi tırmandırdı. 1999’da Ahmet Taner Kışlalı, 2002’de Necib Hablemitoğlu öldürüldü.
2002 sonrasını hepimiz biliyoruz. Ama ben yine hatırlatacağım. Gelecek hafta buluşmak üzere hoşça kalın. Saygılarımla.
Bu arada geçen hafta yaşamını yitiren Kıbrıs denilince ilk akla gelen isim olan Rauf Denktaş ile Fenerbahçeli futbolun ordinaryüsü Lefter Küçükandonyadis için Allah’tan rahmet, yakınlarına ve Kıbrıs halkına başsağlığı dilerim.