Bilindiği üzere Suriye’de yaşanan iç savaşın yankıları ülkemizde Hatay, Gaziantep gibi illerimiz başta olmak üzere bir çok il ve ilçede hissediliyor. Suriye’de sivil halk, çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden katlediliyor. Hamile kadınlar karınlarına şişler sokularak acımasızca öldürülüyor. İşte bu noktada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tam olarak bir ümmet bilinci ile hareket ederek, oradaki halka yardım elini uzatmış durumda. Hatay iline, 112 personellerine destek olmak amacı ile, İzmir, Ankara, İstanbul gibi Büyükşehirler,  ambulanslarını sevk etmişler. Burada çalışacak ambulans personelleri ise gönüllülük esasına göre kısa sürelerle görevlendiriliyor. Bu doğrultuda ben de gönüllü olarak Hatay ili Yayladağı ilçesine giderek, kardeşlerimize yardım etme, onların bir nebze de olsa yaralarını sarabilme imkanı buldum. Tabii yaşanan dramı yerinde gördüm. Hz. Peygamber’in ümmeti olmanın verdiği sorumluluk ile ürperdim. Bir sözde müslümanın, diğer müslümanları, camide, pazar yerinde, sokakta hiç acımadan katledişine ve buna bazı müslümanların sessiz kalışlarına, hatta ve hatta “Bize ne onlardan, geberseler de kurtulsak” deyişlerine bir anlam vermeye çalıştım. Görevimin en son günü bir babanın gözyaşlarının, kucağında üç yaşındaki kızının cesedi üzerine aktığını görünce, nefesim kesildi, kızım geldi aklıma yutkunamadım.



       Suriye halkının bir kısmı ülkemize sığınma talep etmişler. Yayladağı ilçesinde bulunan Suriyeli Türkmen kardeşlerimizin çadır kentlerini ziyaret ettim. Çadırda yaşıyor olmak kötü tabii. Ama onlarda buruk bir mutluluk var. Topraklarında yaşayamadıkları için buruk, biz Türklerin yardım ve şefkatleriyle mutlular. Çocuklarla sohbet ettim. Hepsi Türkçeyi çok iyi konuşuyor. UNİCEF çadır kentte okul, kreş gibi prefabrik alanlar kurmuş. Türkmen ve Arap öğretmenlerin yanı sıra, Kızılay tarafından Türkçe öğretmek için, öğretmenler de görevlendirilmiş. Bizleri görünce çok mutlu oldular. “Sizler bize yardım ediyorsunuz Allah sizden razı olsun” diyorlar, hemen gözler doluyor tabii. Bir Türkmen öğretmenle sohbetimizde “Devletinize ve demokrasinize sahip çıkın, bizim öyle bir devletimiz olamadığı için şu an burada sığınmacıyız. Rabbim devletinizi korusun, bizim durumumuza düşmeyin inşallah” diye dualar etti. Amin dedik canı gönülden. Ve onları Rabbe emanet ederek ayrıldık çadır kentten.  Orada bulunduğum son güne kadar yaralı sevk ettik Hatay merkeze. Her patlama sesinin ardından sınırda aldık soluğu. Vücutlarının çeşitli yerlerine şarapnel parçası saplananından, camide, namaz anında bomba atılması sonrası, enkaz altında kalanına kadar çeşitli yaralıları taşıdık. Konuşabilen yaralıların ağzından çıkan tek şey “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” cümlesi idi.


       Hala bu anlattıklarıma karşın ümmet bilincini yüreğinde hissetmeyen, o insanları katledenlerle hatıra fotoğrafları çektirmekten mutluluk duyanlar olabilir. Olsun, siz yerinizde mutlu olmaya devam edin. Rabbim hiçbirimize onların yaşadıklarını yaşatmasın duam budur. Ben Tire ilçesinde, bir hasta veya yaralıya hizmet ettiğimde, onun hayır duası ile nasıl mutlu oluyorsam, orada da, şahsıma ve devletimize yapılan yürekten dualarla, öyle mutlu oluyor gurur duyuyorum. Devletimizin ne kadar büyük ve güçlü olduğunu gerçek manada hissettiğim bu görev anımı, Nisan ayı içinde tekrarlamayı planlıyorum. İnşallah hayırlısı olur. Rabbim nerede bir Müslüman sıkıntı ve darda ise yardımcısı olsun. Allah’a emanet olun. Saygılarımla. Sağlıcakla.