“Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”
        Banka promosyon anlaşmalarının tam bir fiyasko ile sonuçlanması olayının taraflarından biri olan Türk Eğitim-Sen kendini haklı çıkarma mantığıyla hareket ederek bu olayın hiçbir şekilde bir yerinde olmayan sendikamızın anlaşmanın fiyasko ile sonuçlanmasına tepkisi ve eleştirilerine bahane ederek saldırarak haklı çıkmaya, anlaşmanın sorumluluğunu üstünden atmaya çalışmıştır. Bu davranış şeklini kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Son açıklamalarına cevap vermeyi de kendime bir borç biliyorum. Türk Eğitim-Sen 1992 yılında değil 2000’li yıllarda kurulmuştur. Bahsettikleri tarihte bizler Türkiye Kamu Çalışanları Vakfını kurmuştuk. Ayrıca bu ilçede sendikaları hiç üyesiz kalmamıştır. Bu ilçede geçmişte hiç üyesi olmadan mücadele sürdüren tek bir sendika vardır o da Kuvayi Milliye Eğitim Sendikasıdır. Bu ilçede geçmişten bu yana en fazla üyesi olduğu halde mücadeleyi hep yarım sürdüren, mücadeleden yorulan dolayısı ile Üyeleriyle birlikte diğer eğitim çalışanlarının da mağduriyetine göz yumanlar kendileridir. Son Promosyon anlaşması ve ondan önceki anlaşma da bunun en güzel örneğini teşkil etmektedir. Ayrıca bu güne kadar hiçbir açıklamamızda Ülke meselelerindeki tavırlarından dolayı biz bu sendikaya eleştirmediğimiz halde niçin “İlkemiz önce ülkemiz” sloganı atarak bir basın açıklaması yaptıklarını kamuoyuyla birlikte biz de merak ettik. Bunun nedeni sakın promosyon anlaşmasındaki başarısızlarını örtmek olmasın? Önceki açıklamamızda İlçedeki diğer promosyon anlaşmalarıyla Eğitim camiasının promosyon anlaşmasını rakamsal olarak karşılaştırmıştık. Bizim “Eğitim Camiasını masa başında satmıştır, satmak bir tarafa itibarsızlaştırılmasına seyirci kalmıştır.” Eleştirimizi hakaret olarak algılayan bu sendikanın İlçe sorumlusuna bu anlaşmaya bir isim bulmaya çağırıyorum bizim ifadelerimiz onlara ağır geldiyse daha uygun bir şekilde buyursunlar kendileri 24 kişilik personeli ile aynı tarihte kişi başı 990 TL promosyon alan bir kurum varken, 1085 kişilik personel sayısı ile Milli Eğitim Camiasının 703 TL’lik promosyona layık görülmesini hangi ifade ile tarif edeceğimizin adını koysunlar. Kendi anlayışlarına göre sendikacılığı tarif etmişler hatta “Hakkı tutup kaldırmaktır” demişler ama son açıklamamızda yayınladığımız tabloya göre eğitim camiasının hakkının yerlerde süründüğünü tüm kamuoyu ve eğitim camiası gördü. Bu nasıl hakkı tutup kaldırmaktır?  Nasıl bir sendikacılık anlayışıdır?  ya da bu anlayışta nasıl bir hareket tarzıdır? Bu gün eğitim camiasının içerisinde birileri tarafından ayartılabilecek nitelikte iradesiz ve kişiliksiz bir ferdin olduğunu zannetmiyorum, çünkü 24 yıldır hiç rastlamadım. Kendileri de eğer üyelerinin iradelerine ipotek koymadılarsa birilerinin onların üyelerini çalmak gibi bir hırsızlık yapacağından korkmasınlar. Çünkü sendikalar hırsız olmadığı gibi, üyelerde iradesiz değildir. Ama kendileri de kişilerin irade sahibi ve hürriyet sahibi olduğunu sendika üyelik formuna imza attırarak kimsenin iradesine ipotek koyamayacaklarını da artık bilmelilerdir. Bizim gözümüzde ve gönlümüzde bütün eğitim çalışanları üyemiz olsun veya olmasın değerlidir. Çünkü onlar kutsal bir meslek ifa etmektedirler ve toplumda itibarsızlaştırılmalarına asla göz yummadık ve yummayacağız.  Emirle kurulan sendikalardan bahsetmişler Kuvayi Milliye Eğitim Sendikası emirle kurulmadığı için bunu hiç üstümüze alınmıyoruz. Ama Emirle bizim sendikamızın faaliyet alanlarını daraltmaya, bizleri kısıtlamaya çalışanlar, ismi lazım olmayan bazı sendikaları palazlandırmaya, bizi törpülemeye çalışanların çok olduğunu ve bunların kimlerle dost ve nerelere mensup olduğunu biliyoruz, çünkü bunları yaşadık ama yılmadık ve yılmayacağız da.  

        İhalenin her aşamasının diğer sendikalarla paylaşıldığı ifadesi asılsızdır çünkü biz bir kere bilgilendirildik ikinci aşama ile ilgili hiçbir bilgimiz olmadan sonuçlandığını kendimiz öğrendik. Yani günahlarına ortak aramasınlar. 

        Şimdi gelelim sendikacılığın kimin işi olduğuna Sendikacılık Türk Eğitim Sen İlçe Sorumlusunun da ifade ettiği gibi adam gibi adamların işidir. Ancak İşveren ya da temsilcinin karşısında dik duran, işveren veya temsilcisi tarafından söylenen her şeyi emir telaki etmeyen, anlaşmaların iki tarafı olduğunu ve anlaşmalarda her iki tarafında adım atması gerektiğini bilen ve bütün adımları kendisi atmayan karşıdan da bir adım bekleyen, en ufak bir zorlamada yılgınlık, bıkkınlık göstermeyen, daima çalışandan yana tavır sergileyen hak ve adalet anlayışını bir tarafa bırakmayan, çalışanların lehine gerekirse ittifak edebilen, Bencillikten uzak ve ben yaptım oldu mantığını bir tarafa bırakmış etrafında olup bitenden daima haberdar olan adam gibi adamların işidir. Yoksa adını sizin koyduğunuz adamların işi değil.

        Bu sendikanın ilçe sorumlusuna bir sözüm olacak “Siz hem sendikacılık sen ben davası değil biz davasıdır diyeceksiniz öte yandan çalışanın kaderini beceriksizlerin eline bırakmamak için ittifak etmeye çalışan bir sendikaya üyeleri üzerinden pazarlık yapıyor diye suçlayacaksınız hem de bunu aynı açıklamanın içinde yapacaksınız bu nasıl bir anlayıştır. Şeytan azapta gerek herkes işine baksın, kimsede kendi günahını başkasına yıkmaya çalışmasın.

        Sendikacılığın ne olduğunu söyledik ama ne olmadığını hiç söyleyen olmadı. Sendikacılık Çalışanın hakkını tutup kaldırmaktır diye çalışanın hak gaspına göz yummak değildir. Sendikacılık haksızlık ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmak ya da haksızlığı meşru kılmak değildir. Sendikacılık susmak, haksızlıkları eleştirmemek değildir. Sendikacılık yandaşlık yoldaşlık değildir. Sendikacılık yetkiyi etkisizleştirme sanatı hiç değildir. Evet, Sendikacılık bunları da yapmayan adam gibi adamların işidir.