Buyurun dostlar…
Bu önemli günde anlatacaklarım; geçtiğimiz bin yıldan: pardon, geçtiğimiz yüz yıldan yani: mil pardon. Hem geçtiğimiz bin yıldan, hem de geçtiğimiz yüz yıldan; anlayacağınız, bin dokuz yüzlü yıllardan...
Eski ama eskimeyen, tüm tabuları yıkmak isteseler de eskitilemeyen; o yitik günlerden yani. Eski Türkiye'den. Üstünden çok zaman geçti ama benim hüznüm bâki...
Bugünkü yazımda efenim, sabah sabah eski o güzel günlere dönme de bedava. Bizzat yüreğimden; çaylar, kahveler de siz gönül dostlarıma…
*****
30 Ağustos 1980, Cumartesi günlerden...
6 gün önce, 24 Ağustos 1980'de yitik bir Pazar günü; en küçüklük küçüklüğümden ve her daim büyüklüğümden, hep kardeşim: Barış ile, sünnet olmuşuz birlikte…
Yeni yeni iyileşiyoruz...
Sıcak bir Ağustos sabahı…
Ama her Ağustos sabahından farklı…
Babamın döşekleri taşıdığı, annemin yer yataklarını yaptığı, kocaman terasamızda uyumuşuz yine. O gece uyuyakalıp, babam tarafından mı yataklara alındık? Yoksa kurulan yataklara balıklama atlayıp, pırıl pırıl ay dedeyi ve kayan yıldızları mı izledik? Hatırlamıyorum…
Hatırladığım ve emin olduğum; gece boyu, babamın bizim üstümüzü örttüğü ve erkenden dükkâna gittiği...
Birimiz uyandık mı, hepimiz uyanırdık o zamanlar. Kardeşlerimle; yatakta kudurma, muhabbet gırla. Kahvaltı sofrası kaldırılmamış…
-Hadi gelin kahvaltınızı yapın, dedi annem.
-Bugün 30 Ağustos. En büyük bayram, Zafer Bayramı...
Radyo açık...
“İzmir Marşı” çalıyor…
“…İzmir’in dağlarında çiçekler açar.
Yaşa Mustafa Kemâl Paşa yaşa…”
-Hızlı yapın kahvaltınızı da; stada gidelim, kutlamalara…
Sevinçle fırladık döşeklerimizden...
-Kahvaltı yapmadan gidelim anne, yer kapalım, dedim.
-Erken daha saat. Kahvaltınızı hızlı yapın, yer buluruz...
“Saat” dedi ya annem. Sünnette; şimdi bir melek olarak diğer dünyada görev yapan rahmetli eniştemin taktığı saate baktım yine, gururla. Pırıl pırıl ışıldıyor. Yatarken bile çıkarmıyorum...
Neyse, yine uzattım mevzuyu efenim. O gün’ler, bayram’dı o yıllarda...
30 Ağustos'lar…
29 Ekim'ler…
19 Mayıs'lar…
23 Nisan'lar…
Gerçek anlamda hissederdik günü, doya doya. Dedim ya: Bayramı doya doya yaşardık tüm insanlarımızla...
Bilirdik ki; Mustafa Kemâl, o gün demiş: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” diye…
Bilirdik ki: 5 gün sonra kurtulmuş Tire’miz. Ondan da yine 5 gün sonra İzmir'imiz. Yunanı denize dökmüş şanlı askerimiz...
Bilirdik ve hissederdik ki: Bayram’ları bayram yapan, kâlplerdir. İnanç’tır hem, gurur’dur. Hani nasıl derler; her şey birbirine karıştı ya, Vatan Sevgisi'dir. Çakma olanından değil ama...
Çakma olanından değil de; bizzat gerçeğinden yaşayalım ve paylaşalım hayatı, tüm dostlarla…
Sadece tüm yüreğinde - tüm yüreğiyle hissedenlerin, şeref yoksunu ve soysuzu harıcı, bu önemli an'ları dinledikçe ve duydukça içi kıpır kıpır olanların ki; çoktur coğrafyada: "Vatan!" diyenlerin, "Önce Vatan!" diyenlerin, Zafer Bayramı kutlu olsun...