Şiddet olgusu çok geniş bir yelpazeye yayıldığı için öncelikle bu bölümde genel şiddet olgusu hakkında kısa bilgiler sunmak istiyorum.
Toplum olarak şiddet hakkındaki bildiklerimiz ne yazık ki çok az. İnsanoğlu yüzyıllardan beri sürdürdüğü yaşam mücadelesinin her döneminde karşı karşıya kaldığı şiddet olgusunu, gelişen teknolojiye ve yükselen eğitim düzeyine rağmen önüne bir türlü geçemedi. Tam aksine içinde bulunduğumuz yüzyıllar içerisinde azalacağı yerde korkunç derecede arttı. Muhtemelen de gelecek yıllar içerisinde de içinden çıkılamaz bir sorun haline gelecektir. Günümüz toplumlarında bireyler birbirlerine olan saygılarını kaybetmişlerdir, birbirlerine güvenmezler, konuşarak halledemedikleri problemlerini şiddet yoluyla halletmeye çalışırlar, genelde elde ettiklerinin hep bir kat daha fazlasına sahip olmayı ümit ederler, bu nedenden dolayı öncelikle kişisel kazanımlar ön plandadır. Dayanışma, sevgi ve saygı gibi manevi duygular ikinci planda kaldığı için zamanla akıllarından silinip ve yok olup gider. Bunu tüm insanlar için söylemek doğru olmayabilir, ancak genelde böyledir. Çağlar boyunca maneviyat yerine, sahip olma hırsına, kin ve nefrete sarılan doyumsuz insanoğlu zamanla şiddet meraklısı yok eden insanlar olagelmişlerdir. Karmaşıklaşan ve genişleyen toplum yapısıyla birlikte aynı yönde ilerleyerek artış gösteren şiddet olgusu da ruh ve akıl sağlığı bozuk insanlar tarafından çok geniş alanlara kadar yayılmıştır. Toplum genelinde ruh ve beden sağlığını tehdit eden, sürdürülebilir sosyal gelişimi engelleyen ve kişinin insanlara olan güvenini sarsan, benlik değerini ve özgüvenini azalmasına sebep olan, korku ve çaresizlik hisleri yaratan ve bu şekilde de hem bireysel hem de toplumsal sağlığı tehdit eden bir unsur olmuştur.
Günümüzde de hızla artış gösteren bu şiddet olgusu hakkında sayısızca bilimsel makaleler yazılıp konferanslar, paneller düzenlenmesine rağmen bir ilerlemenin kaydedilemediğini toplum olarak yaşanan ölümlerle şahit oluyoruz. Hemen hemen her gün sosyal medyada veya bültenlerde; Aile içinde, hastanelerde, eğitimde, sosyal kuruluşlarda, çocuk yuvaları ve rehabilitasyon merkezlerinde, yaşlılara, hatta kişinin kendisine yönelik intihar girişiminde bulunduğunu duyuyor veya tanık oluyoruz. Şiddeti uygulayan bir insan “Farkında değilim!” ya da “Bilmiyordum!” diyemez, çünkü şiddet genellikle bilinçsizce değil kontrollü yapılan bir eylemdir. Bu nedenden dolayı çoğu zaman insan isteyerek karşısındakine acı çektirir, ceza verir veya şiddet uygular. Şiddet bir kişiye veya kişinin fikri değerlerine yönelik olarak ortaya çıkabildiği gibi; Bir gruba, hatta bir hayvana, bir bitkiye, bir nesneye yönelikte olabilmektedir.
Şiddet olgusunun meydana gelmesinde, kişinin yaşadığı kültürel çevrenin ve aileden öğrenilmiş ahlaksal değerlerin önemi büyüktür ve bu öğrenilmiş değerler bireyin psikolojisine etkileri çok fazladır çünkü bir insan içinde büyüdüğü kültürün aynasıdır. Şiddet uygulayan birey aslında sergilediği tutumlarıyla ve davranışlarıyla bize aile yapısı, ahlaki değerleri ve kültürü hakkında bilgiler verir. Örnek verecek olursak; aydın olarak gördüğümüz, topluma örnek olacak insanlar saydığımız yükseköğretim görenlerin bile aynı şekilde şiddete başvurduklarını ve şiddete maruz kaldıklarnı görüyoruz, aynı şekilde ekonomik olarak en zengin ve en popüler insanlar bile şiddete maruz kalmakta ve şiddet uygulamaktadırlar. Demek oluyor ki ele almamız gereken asıl nokta yukarıda belirttiğim gibi kültürel ve psikolojik süreçlerdir.
Şiddet ve terör eylemlerinin psikososyal boyutunu inceleyen Oots and Wiegel’e göre; “ Bireyi şiddet ve terör eylemi gerçekleştirmeye iten sebeplerin biyolojik, sosyal ve psikolojik açıdan çok yönlü incelenmesi gerektiğini dile getirirler. Şiddet temelde biyolojik, sosyal/bağlamsal, bilişsel ve duygusal faktörlerin karşılıklı kompleks ilişkisinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bazı bireysel ve sosyal özellikler şiddeti normalize ederek uygulanmasını daha da kolay hale getirebilir. Psikolojik açıklamalar yaparken gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta; şiddetin her türlüsünün ‘niyetli bir davranış’ olduğudur. Şiddet çoğunlukla bir amaç doğrultusunda gerçekleştirilen ve içinde strateji barındıran bir aksiyondur. Her ne kadar dürtüler ve bilinçdışı psikolojik faktörler, şiddet içeren davranışa bir eğilim yaratsa da son tahlilde şiddete başvurmak kişinin özgür iradesi ile yaptığı bir seçimdir. Birey bir takım koşulların etkisi altında kalarak, pasif bir şekilde uyum sağlayan bir varlık değildir ”
Sonuç olarak; Şiddet genellikle küçük yaşlarda öğrenildiği için öncelikle televizyonlarda yayınlanan şiddet içerikli ve ahlak kurallarına aykırı diziler ve programlar yayından kaldırılmalıdır, çünkü bu tarz programların çocukların psikolojik ve ahlaki yönden gelişimlerinde olumsuz etkilerinin olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Oyunlar ve oyuncakların seçiminde dikkatli olunmalı, şiddeti çağrıştıracak oyuncaklar tercih edilmemelidir. Okul ve öncesi eğitimlerde daha dikkatli olunmalıdır, onlara şiddeti kullanmayı değil, şiddetin nedeni ne olursa olsun kesinlikle yanlış bir davranış olduğu belirtilmelidir. En önemli nokta çocuğun dünyayı tanımaya başlayıp daha sonradan değiştirilmesi imkansız veya çok zor olan okul öncesi eğitimi kısmıdır. Baskıyla yetişmiş özgüveni zayıf ve şiddeti bizzat öğrenen çocukların hayatından sonraki dönemlerde şiddeti silmek için ne yaparsanız yapın asla olumlu bir sonuca ulaşamazsınız.
Asıl konu insanlar için halen şiddeti durduracak alternatif bir çözüm yolunun bulunamamış olmasıdır ki önem verilmesi ve üzerinde çalışılması gereken en önemli konulardandır. Şiddet unsurunu oluşturan birey, içinde bulunduğu sosyal bağlamında araştırılarak sorunlar saptanmalı ve psikolojik nedenleri çözüme kavuşturulmalıdır. Toplumda şiddet hiçbir zaman sorunu çözme aracı olmamalıdır, çünkü şiddetle sevgi yeşermez. ( … )
Devamı gelecek …