Geldik 2002 yılına. Seçimlerde AKP tek başına iktidar oldu. Başbakan Erdoğan “Geçmişte söylediklerimi unutun, ben değiştim.” dedi. Bir zamanlar Demirel’in dediği gibi: “Dün dündür, bugün bugündür.” Neler demişti başbakan olmadan önce, şöyle sıralayalım.
“Elhamdülillah Müslüman’ım diyenlerin, şeriatçıyım demesi de gerekir.”(21.11.1994 - Milliyet). “Saygı duruşu sap gibi durmaktır. Saygı duruşu yerine dua edilmeli. Sap gibi durmanın manasını anlayamıyorum.” (Saygı duruşunda ayağa kalkmadığı için eleştirilmesi üzerine - 10.04.1995). “Ben meclis'in dua ile açılmasından yanayım.”(08 Ocak 1996 - Milliyet). “Cumhurbaşkanının imam hatipli olacağı günler yakındır”(05.02.1996 - Akit) “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye. Yahu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına? Bu ne menem şey? Çıkıyor İçişleri Bakanı, 'Devlet dine karışır' diyor. Gerisini niye söylemiyorsun? Din devlete karışır demiyorsun!” “Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır. Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. Mümkün değil, ikisi bir arada olamaz”. “Referansımız İslamdır. Tek hedefimiz İslam devletidir.” “Türkiye Cezayir olur mu, diye soruyorlar. Biz hazmettire hazmettire geliyoruz. Allah'ın izniyle!(1994 yılında yaptığı konuşma. 21.08.2001-Hürriyet)
Ve başbakan olduktan sonra: “Mahkemenin türbanla ilgili söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır.”(15.11.2005 – Danimarka’daki konuşması). “Demokrasi bir tramvaydır, gideceğiniz yere kadar gider, orada inersiniz.” (ART televizyonundaki konuşması). "Bize göre demokrasi amaç değil, bir araçtır. Amacımıza ulaşana kadar, demokrasiye bağlıyız. Türkiye, kendisine din olarak Kemalizm’i almış, başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir. Oysa en üst belirleyici İslam'ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir."("İkinci Cumhuriyet Tartışmaları" adlı kitaptan.) “Kişiler laik olmaz devlet laik olur. (16.05.2007)
Evet, bu sözlere dışardan da eklentiler gelir. 2006’da İngiliz parlamenter Andrew Duff ”Resmi dairelerden Atatürk’ün resimlerini kaldırın.”, Hollandalı parlamenter Oostlander “Kemalizm, Türkiye’nin Avrupa Birliği önündeki en büyük engeldir” der. Ardından 2008’de Milli Eğitim Bakanlığı “Okullarda Atatürk Köşesi zorunlu değil.” kararı alır. Daha sonra “Atatürk’ü Koruma Kanunu”nu kaldırmaya kalkarlar. Baştakiler bunu yapar da cemaat durur mu? İki kuş beyinli ekrana çıkar: “Biz Humeyni’yi seviyor, başımıza bir iş gelmeyecekse Atatürk’ü sevmiyoruz. İngilizler olsaydı daha geniş haklara sahip olacaktık.” diye saçmalar.
Artık her şey yavaş şekillenmeye başlar. Bazı serzenişler duyulur. Sayın cumhurbaşkanı , “Ne mutlu Türküm diyene” lafını her yere yaza yaza Türkiye aslında ilkel bir hale döndü.”  deyip Atamızın bu sözünün bazı dağ yamaçlarına ve camilerde mahyalara yazılımından  rahatsız olduğunu söyler, bunun üzerine birçok yerden bu söz kaldırılır.
Ve son seçimlerden sonra iyice rahatlanır. Sinsi devrimin son perdesi açılmaya başlar. Amaç yetişen yeni neslin Atatürksüz büyümesidir. Bu toprakların ne şekilde, hangi savaşları vererek canları pahasına savaşıp kazanıldığı çok çabuk unutulur. Bir yandan İnönü’ye ve dolaylı yoldan Atatürk’e suçlamalar başlar, bir yandan eğitim laiklikten uzaklaştırılmaya çalışılır.
Önce Milli Eğitim Bakanlığına geçmişte Atatürk’e ve Cumhuriyet’in temel değerlerine olan muhalefeti ile tanınan Ömer Dinçer(devlet gücünün artık İslamcıların eline geçmesi gerektiğini savunan) getirilir. Bu kişinin ilk icraatı Milli Eğitim Teşkilat Kanunu’nu değiştirip Atatürkçü eğitime vurgu yapan cümleleri yasadan çıkarmak olur. Diyanet yarıyıl tatilinde öğrenciler için on günlük özel umre programı düzenler, Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderir. Sıra ulusal bayramlara gelir. Önce Cumhuriyet bayramı törenleri deprem bahane edilerek iptal edilir. Ardından 19 Mayıs törenleri. Gerekçe: “Gençler üşüyormuş.” İçimize sindiremiyoruz deseniz, daha inandırıcı olurdu.
Konya-Seydişehir’de bir dernek, ilköğretim okulu öğrencileri için “Namazını Camide kıl, puanını topla, ödülü kap. Haydi, çocuklar camiye” adlı yarışma başlatır. Yarışmada dereceye girecek öğrencilere bilgisayar, çeyrek altın, bisiklet, müzik çalar gibi ödüller verileceği söylenir.
Ey bana “korku senaryolarını bırak, bir şey olmaz canım fazla abartıyorsun” diyenler. Biraz olsun açın gözlerinizi, görün gerçekleri. Kenya Devlet Başkanının şu sözlerini anımsayın: “Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.” Sinsi devrim gerçekleşmek üzere. Bu kafaya sahip olan düşünce, yarın daha da cesaret bulursa çarşafı, peçeyi, Arap alfabesini de gerçekleştirir.
Son söz iktidara. Bu bayramları Atamız Türk ulusuna, çocuklara ve gençlere emanet etti. Siz yasaklasanız da bu bayramlar gereği gibi kutlanacaktır. Bundan şüpheniz olmasın.
Saygılarımla hoşça kalın.