Peynir ekmek değil ama acı su bedava (mı)?
Orhan Veli, ”peynir ekmek değil ama acı su bedava” diyeli yarım asırdan fazla zaman oldu.
Son zamanlarda kirletilen, önü kesilen dereler, kuruyan kaynaklar, kabaran faturalar arasından ”şirketler değil, su yolunu bulsun” sesleri yükseliyor.
Son 15 yılda, 35 ülkede en az 180 bölgenin suyu, yeniden belediyeleştirildi. "Su sıkıntısı çeken" ülkeler arasında olan Türkiye de ise temiz su varlığının sınırlı oluşu, iklim değişikliği sonucu kuraklık tehdidi, derelere yapılan devasa HES’ler ve artan kirlilik, suya erişim yollarını daha da dolambaçlı hale getiriyor.
Belediye ve diğer kurumların bilinçsiz klorlamaları çabası.Derin su kuyularından elde edilen sular yeni borular . belki de Dünya sağlık örgütünün onayladığı boru sistemleri ile kentlere verilen sular.
ya sonrası yılların yorduğu demir , künk kiremit , pik , plastik , vs gibi değişik ve paslı kirli pis suların karışma ihtimalinin yoğun olduğu bir yapıdan kent halkına verilmektedir. Hele o depoların durumu içler acısı. Damacılarla dağıtım yapılan birden çok sağlıksız yüksek paralarla satılan sular.
Plastik şişerde güneşin altında satılan şişe sularının denetimsizliği. Dolumlarda ki sağlıksız yapı.
Ozaman şöyle sesleniyoruz ; Muslukta ki temiz suyumuzu geri veriniz .!
Türkiye’de suyu ticari bir meta haline getiren pek çok yasa var.
2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 23. maddesi ve 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 1. maddesi, suyu ticarileştiren düzenlemelerden sadece ikisi. SU TEMEL İHTİYAÇ İSE BEDAVA OLMALI
Birinci düzenleme, suyun bedava veya indirimli dağıtılmasını suç olarak belirliyor. İkincisi ise suyu kullanan vatandaşlardan suyun temizlenmesi ve evlere kadar getirilmesi gibi her türlü işlemin masrafına ek olarak belirli oranda bir kârı geri almayı şart koşuyor.
Yani suyu ticaretin metası, belediyeyi de ticarethaneye dönüştürüyor. Su Hakkı Kampanyası, su tarifesinin belirlenmesinde kârı esas alan bu iki düzenlemenin de yürürlükten kaldırılmasını talep ediyor. Temiz suya erişim hakkının engellenmesi aynı zamanda sağlıklı yaşam hakkının engellenmesi anlamına geliyor. Faturasını ödeyemeyen vatandaşın suyu kesilip, su sayacı sökülüyor. Dolayısıyla evine kadar gelen suyun parasını ödeyemeyenler, sağlıklı bir yaşam hakkından da mahrum bırakılıyor.
israfa önlemek adına gelişmiş ülkelerde neler yapılmıyor ki .
Kentsel alanlara su temini için geleneksel olanların dışında pek çok yaratıcı çözüm var. Çatıdan yağmur suyu toplayıp depolamak da bunlardan biri. Yağmur suyu hasadı denilen bu yöntemde basit filtreleme teknikleriyle, neredeyse hiçbir arıtmaya gerek duymadan su depolanabiliyor. Bazı araştırma ve tespitlere göre ;
Almanya’da su fiyatlarının yüksek olması nedeniyle konutlarda ve çalışma alanlarında kurulmuş, 1,5 milyon yağmur suyu toplama sistemi bulunuyor.
Japonya’da 30 bin metrekareden daha büyük binalarda gri su artıma sistemleri ve yağmur suyu toplama sistemlerinin bulunması,
Hindistan Yeni Delhi’de 100 metrekareden büyük çatı alanına sahip ve 1000 metrekareden büyük inşaat alanına sahip yeni binalarda yağmur suyu kullanılması kanunen zorunlu.
Avustralya Sydney ve New South Wales’teki bina yönetmeliğine göreyse, yağmur suyu deposunun konut dışında ya da konut içerisinde kullanılarak su tüketiminin azaltılması gerekiyor.
ABD ve İngiltere gibi pek çok ülkede de benzer uygulamalar var. Bu sistemler Türkiye’de de yeşil bina konsepti kapsamında, bazı binalarda uygulanmaya başlandı diye yazılanlardan okuyoruz.
Acaba bizler bunu yapamayız mı ? Kent kültürüne alışaşamadık . İsraftan vaz gecemedik . Bu yıl bereketini tasarruf hale getiremedik. Akan derlerimizi hala heba ettik , kirletiyoruz , boşa akıtıyoruz. Yaz geliyor , tarımsal sulama başlayacak , su su su diyeçeğiz.
YİNE Mİ PERVASIZCA DEDİK -:)
Biz yine de diyoruz ki;
YEŞİL TİRE, TEMİZ ÇEVRE, SAĞLIKLI İNSAN, GÜRÜLTÜSÜZ ŞEHİR, HUZURLU KENT İÇİN EL ELE.
SÜLEYMAN ÖVÜL - ABALI ZEYBEK EFE
Tire Çevre Koruma ve Yeşillendirme Dernek başkanı