Tarihi olayları yazan kişi;

Tarihi şahsiyetlerin ne avukatıdır.

Ne yargıcı…

Ne de celladıdır!…

Tarihi yazdığını iddia eden kişinin görevi:

Teşhis ve tespittir…

 

 

Tarihi şahsiyetleri yargılama, tıpkı yeryüzünde yaşayan tüm insanlar için olduğu gibi bizi Yaratan sonsuz güç ve irade sahibine aittir. Çünkü o, kalbimizin en gizli noktalarındaki düşünce ve fikirleri en iyi bilendir.

 

İnancı olan her kişi bilir ki Padişah da olsa, sadrazam da ya da sıradan bir kişi de olsa hepimiz bir gün yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz.

 

Hata ve yanlış yapan Padişah da olsa mutlaka sonuçlarına katlanacağı bir gün gelecektir.

 

Muhteşem Yüzyıl furyası ile birlikte “tarih yargıçları”, “cellatları”nın yanı sıra “avukatları”na da ortalıkta bolca rastlanır oldu.

 

Olayın tarihsel boyutunda Şehzade Mustafa’nın katli üzerinden Avrupa’nın gıpta ve kıskançlıkla baktığı Kanuni Sultan Süleyman’ı hedef alan son derece sığ ve yüzeysel değerlendirme ve hükümler yer almakta.

 

Osmanlı ve ecdatla problemi olanların direkt ifade edemediği düşmanlıklarına perde yaptıkları, olayın arka boyutuna bakmak yerine, tarihi diziden öğrenmeyi yeğleyenler büyük bir yanılgıya düşmekteler.

 

Zira tarih günlük reytiglere feda edilemeyecek kadar grift ve bilgi derinliği ister.

 

Şehzade Mustafa’nın katlinde her ne kadar Hürrem Sultanla Sadrazam Damat Rüstem Paşa’nın parmağı olsa da bir başka tarihi kaynakların ifadesine göre Şehzadenin bazı hatalı davranışlarının buna davetiye çıkarttığı da unutulmamalı. Tahtın en büyük varisi Şehzade Mustafa öyle şeyler yapmıştır ki babası, diğer kardeşleri Beyazıt, Cihangir ve Selimden kapmak için isyan hazırlığında olduğuna inanmasını sağlamıştır.

 

Bunlar birer şüphe değil açık delillerle belgelendirilmiştir. Nitekim adaleti ve uygulamalarıyla tüm zamanların en adil hukuk adamı unvanına cesur, korkusuz çıkışlarıyla hak eden Şeyhülislam Ebusuud Efendi tüm bu belgeleri değerlendirmiş. Şehzade Mustafa için “idam” kararını hukukçu kimliğiyle vermiştir.

 

Tarihi diziden öğrenmeye kalkanların müthiş yanılgıları da burada başlıyor. Osmanlı devletinde padişah tek başına idam kararı veremez. Kararı en büyük hukuk mercii Şeyhülislam verir. Tıpkı Şehzade Mustafa’nın idam kararında olduğu gibi…

 

Peki bu kararı vermesinde Ebusuud Efendi hangi delilleri değerlendirmiştir?

 

1. O dönem Yavuz Sultan Selim’in ağır darbesini yiyen İran Safevi devletinin yenilginin faturasını Selimin oğlu Kanuniye kesmek için başlattığı fitne hareketinin içinde olduğunu gösterir Şehzade Mustafa tuğralı “Babam kocadı, Dedem Selim Han’ın yaptığı gibi yapıp yerine geçme vakti geldi” türünden Safevi Şahı Tahmasb’a gönderilen destek isteyen mektuplar…

 

2. Amasya sancağına atanmasının ardından Osmanlı devletinde sadece padişahların basabildiği “tuğra” kendi adına basması. (İlgilisine not: Tuğra sadece devletin zirvesindeki Sultanın bastırma yetkisinde olan devletin hakimiyet ve gücünü temsil eden semboldür-) Tuğra basmak açıkça bir meydan okumak, mevcut güce karşı bilek güreşine girmek demektir. Bu ölümü baştan göze almakla eş değerdedir.

 

Kanuni Sultan Süleyman’ın bu iki önemli olay karşısında önünde iki yol görünür. Ya devleti ya oğlunu tercih edecektir. Aldığı sorumluluğun gereğini yerine getiren Kanuni, oğlu hakkındaki hükmü yukarıda da ifade ettiğimiz gibi delilleriyle devletin en üst, zirvesindeki hukuk adamı Şeyhülislamın vermesini sağlayarak olaya kişisel değil, kurumsal açıdan yaklaşmıştır.

 

Tarihsel her hadise sadece tek boyutla açıklanamayacağı gibi tarihe ışık tutanlar da olayları yaşandığı coğrafyadan soyutlayarak farklı zaman diliminde değerlendirme lüksüne sahip değildir.