Bugün yemek yaparken oğlum: “Ramazan kim anne, bize de gelecek mi?” dedi...
Şaşırdım! sonra cevapladım: “Ramazan hepimize gelecek annecim, iyi insanlar daha çok iyilik yapacak, bizler oruç tutacağız ve aç olmanın ne demek olduğunu anlayacağız, kötülükten ve kötü sözlerden uzak duracağız, karşımızdaki insanları kırmamak için elimizden geleni yapacağız ve en önemlisi de paylaşmayı öğreneceğiz…”
Oğluşum: “Anne ben zaten oyuncaklarımı hep paylasıyorum, kötü söz de söylemiyorum ki ama az yemesem olur mu??? Evde bazen sıkılıyorum Ramazan bize gelirse oynarız beraber ne var sanki!  Gel Ramazan! Bize de gel dedi masum yüreğiyle... 


O kadar etkilendim ki! Ben de çağırıyorum yürekten dualarımla dilim döndüğünce:                           Gel Ramazan! Bize de gel, ben hazırım sabrımı sına, açlıkla terbiye olsun nefsim bıraktım kendimi oruca...
Gel Ramazan! bize de gel, iyilikle yoğrulsun yüreğim, unutsun kötü sözleri dilim, ben hazırım, bekliyorum...
Kulun çektiği sıkıntıları anlasın düşüncelerim, yokluğu onlarla tatsın bedenim...
Almayı değil vermeyi öğrensin ellerim gel Ramazan!
Huzuru, dinginliği hissetsin yüreğim, bedenim; sakinleşsin duygularım kırgınlıklarım...
Yaşadıklarımı unutsun kalbim, ben teslimim sana sar beni EY ŞEHR-İ RAMAZAN! KALBİMİN DE EVİMİN DE KAPILARI SANA SONUNA KADAR AÇIK....
        Ey Şehr-i Ramazan, çocukluğumdaki Ramazanlar gibi gel, küçücükken tutuğum tekne oruçlarım, cebime sakladığım leblebilerim, oyundan dönüşte susayıp oruç olduğumu unutup kana kana içtiğim sulara gizlen de gel!
       Ey Şehr-i Ramazan, sofralara bereketinle gel, kurulan iftar çadırlarınla, zenginin fakirden ayrılmadığı her avucun aynı hislerle göğe yükseldiği besmeleyle açılan oruçların sofralarına gel! Senin güzelliğin yemekten önce yenilen hurmada, fırından yeni çıkmış tazecik mis kokan pidede “anne daha iftar vakti gelmedi mi?” diye soran küçücük çocukların yüreğinde gizli…
          Senin sırrın işten yeni çıkmış, orucunu açmak için eve yetişmeye çalışan adam da, evinde iftar sofrasını kurmuş ailesini bekleyen kadında gizli…
            Senin sırrın her ramazan gününe eşini, dostunu, akrabasını, çoluğunu çocuğunu sığdıran sofralarda gizli… O sofradaki hoş muhabbette, gülen yüzlerde, içilen bir yudum sıcak çorbada, paylaşılan bir baş soğanda gizli…
            En derin, en yüce sözlerde gizli: “Rabbim kimseyi açlıkla terbiye etmesin, çok verip azdırmasın az verip kudurtmasın, varlığı olan olan yoktan anlasın, sadece bugünlerde mi yardımlaşmayı bilir insanlar diyenlerin inadına bardağın dolu tarafından baksın gözlerim, veren ellerim daha daha daha da versin…Yapılan kötülükleri unutsun yüreğim edilen kötü sözlere küfürlere mühürlensin kulağım dilim”
       Fakirin ekmeğinin sadece umut olmadığı, birliğin, dirliğin huzurun her yeri kapladığı, zulmün sona erdiği, önce ülkemizin sonra tüm dünyanın huzur  bulduğu, çocukların babasız kalmadığı, kardeşin kardeşle kavga etmediği, iftar sofralarında sadece zenginlerin değil fakirlerin de yer  aldığı, büyüğün hatırlandığı, küçüğün gönüllendiği, kimin ne derdi varsa çare bulduğu, gönüllerin kalplerin huzur bulduğu, alan eli veren elden başkasının görmediği, gösterişin değil gönülden gelen duyguların yaşandığı, hiç kimsenin aç uyumadığı bir Ramazan yaşamak dileğiyle…
 Hoş geldin Ey Şehr-i Ramazan! evimize, ülkemize, tüm İslam alemine…