Sanki  her tarafta var bir düğün.

     Çünkü,  en şerefli, en mutlu gün.

     Bugün yirmi üç Nisan,

     Hep neşeyle doluyor insan,

      İşte,  bugün  bir meclis kuruldu,

      Sonra hemen padişah kovuldu.

      Bugün yirmiüç Nisan,

       Hep neşeyle doluyor insan.

        Bugün , Atatürk’ten bir armağan,

        Yoksa,  tutsak olurduk sen inan.

       Bugün yirmi üç Nisan,

        Hep neşeyle doluyor insan.

               Eminim şiiri okurken herkesin ağzında şarkısı, mırıldanmaya başladı bile…Hatta çocukluğumuza açılan kapılar sonuna kadar aralandı… Nasıl kısa ve öz anlatmış şiir aslında bu günün önemini,  değerini ; ağzımıza, yüreğimize dolamış içten, sıcacık…En keyif aldığım yepisyeni kıyafetlerime yepisyeni ayakkabılarıma kattığım en şerefli bayramımdı 23 Nisan…

          Bir ay önceden öğretmenimin öğrettiği şiirleri, evde ayna karşısında bağıra çağıra ezberlemeye çalıştığım günler geldi aklıma… Şiirleri en önce öğrenenin kitap kazandığı, en güzel gösterileri yapanların ceplerinin çikolatalarla, şekerlerle dolduğu,okulumuzu, sınıfımızı süslediğimiz , öğretmenimizle yaptığımız kedi merdivenlerini,  duvardan duvara gerdiğimiz ipe sırayla rengarenk balonlar bağlamamızı,sınıfın her camına yapıştırılan Atatürk posterlerini,  ellerimizdeki bayraklarımızı göğe değdirecekmiş gibi salladığımız günleri özledim ben , ah o günler!  Ahhh çocukluğum!!!

        Ankara’da,  ilkokul dördüncü sınıfta,  hiç unutmuyorum,   stadyumda biz de gösterilere katılacaktık… Nasıl bir heyecan,  nasıl bir telaş,  görevim çooook, büyük çoook şanlı. Dev bir mantar içinde  dört çocuk;  boyları en fazla 130cm, senkronize  adımlarla bütüüün stadyumu geçecek, ortadaki tören alanına gelecek. Ben saçımda sarı bir peruk, yüzüm gözüm boyanmış maviye, ayaklarımda pofidik çizmeler,  dev mantara dalga geçer gibi yapılmış daracık bir kapı, oradan kendimi  çıkarabildiğim kadarıyla el sallayarak ve senkronize  atılan adımlara ayak uydurmaya çalışarak yürüyen, tören alanındakilere otuz iki dişiyle selam veren, kapıya sıkışmışşşş  Şirineee…

                Tören alanına kah mantarı yuvarlayarak,  kah düşüp kalkarak,  öğretmenlerimizin bize acıklı bakışlarıyla ulaştık, şiirimizi ve dansımızı sonuna kadar başarıyla tamamladık… Ankara’nın vazgeçilmez klasiği her 23 Nisan’da yağan yağmurun altında, incecik giyilmiş kıyafetlerimizin içinde alt dudaklarımız titrerken kıyafetlerimizin içinden  çıkardığımız Türk Bayrağını sallayarak gösterimizi şanlı ve gururlu bitirdik… Hayatım boyunca unutmayacağım bir anı ve stadyumda yaşadığımız heyecana rağmen büyük bir onurdu benim için…

             23 Nisan deyince vazgeçilmezim, aklımdan çıkmayan hatıralar arasında okulumuza yurtdışından gelen misafirlerimiz ve onları evlerimizde ağarlama çabalarımız…Çat pat bildiğim İngilizceme sıkıştırdığım aynı benim boylarımda,  aynı benim gibi gülen yabancı dostlarım oldu… Küçücük yaşıma  kocaman anılarım Afrika’dan, Amerika’dan ve İngiltere’den geldi, tam da hanemin ortasına kondu…Babamın İngilizcesi aramızdaki iletişimi kurtarsa da, babam yokken annemle benim elime düşen caanııım arkadaşlarım…Annemin sözlük yerine daha çok anaçlığını kullandığı her  kelimeyi  “yok yavrum aç bunlar aç, yüzlerine bak bembeyaz, kan yok kan bunlarda” dediği, yılın her mevsimi yağmur gören İngiltere’den gelmiş,  en beyaz ırktan olan çocuğa; “dur ben bir besleyim de göndereyim; kanlansın, canlansın ,ne anlar onlar memleketlerinde tarhanadan,  etten,  bulgurdan, yavrum aç bunlar aç”  deyip dayadı mantıyı, dayadı hamur işini, on günde en az beş kilo aldırtıp her akşam tartıya çıkaran  annem benimmm, seni seviyorummm…Böyle kodlanmamış mı zaten Türk annesi ??? Emanet çocuğa bizde hıyanet olmaz...Yemez yedirir,  içmez içirir, gerekirse kendi çocuğunun kafasına vurur terliği, alır ekmeğini,  misafir çocuğu doyurur Türk annesi…

        Kısacası  bizim zamanımızda 23 Nisan deyince çocuklarda yer gök titrerdi, öğretmenlerimizde, devlet büyüklerimizde bir telaş… Cumhurbaşkanımız,  başbakanımız, bakanlarımız ; hiçbir şey için vazgeçemedikleri  koltuklarını geleceğin büyüklerine tam da bu günde emanet eder,  onları büyük insan gibi dinler, değer verirdi…

           Herkes bilirdi: Büyük Millet Meclisi tam da o gün,  23 Nisan 1920 tarihinde açıldı, Türk halkına o gün egemenliği  teslim edildi ve bundan beş yıl sonra bu bayramı Atatürk çocuklara armağan etti…

             Dünyada çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı tüm dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir…Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, milli birliğimizin kenetlenmiş bir ifadesidir.

          TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN GELECEĞİNİ  CUMHURİYET ÇOCUKLARINA EMANET EDEN ATATÜRK DİYORKİ:

              ASLA ŞÜPHE YOKTUR Kİ CUMHURİYETİN GELECEK EVLATLARI BİZDEN DAHA ÇOK RAHATA KAVUŞMUŞ VE BAHTİYAR OLACAKLARDIR…

            Eyy! yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir, Cumhuriyeti biz kurduk onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz….         

            Ey! Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur

 

                Bugün mü? Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlanmayacak deniliyor inanmasam da…Kanada, çocuk bayramımıza bizim yerimize sahip çıkıyor katlanamasam da … Ülkemizde terör var diye kimse yurtdışından evladını ülkemize yollamıyor yüreğim kan ağlasa da…

               Yavrularımızın Ata’sını,  neslini bilmesi,  çocukluğumuzun bayramlarını yavrularımızın da anlı şanlı yaşaması  için onlara 23 Nisan’ı unutturmayalım, yaşatalım… Yavrularımıza bayrak dağıtalım ellerinde göklere savurarak sallasınlar diye,  Atatürk resimleri  iliştirelim yakalarına kime minnettar olduklarını bilsinler diye,  harçlık verelim  yavrularımızın ellerine,  şeker dağıtalım,  okulları süsleyemiyorsak evlerimizi süsleyelim balonlarla,  ama  bu önemli günü çocuklarımıza verelim… Hak ettikleri tek günü unutturmayalım…

             Keşke,  keşke tek bir gün değil, bütün günler senin olsa çocuk… Her yer sana güzel olsa park bahçe olsa… Elinde uçurtman olsa özgürce dilediğin gibi uçurduğun…Bir elinde dondurman olsa bir elinde şekerin, hayallerin gibi olsa hayatın süper kahramanlı…Keşke tek bir gün değil, bütün günler senin olsa çeşit çeşit pantolonların olsa eteklerin, ayakkabıların olsa ayakların yere hiç basmasa…Saklambaçta yuımduğun gözlerin gibi yumsan gözlerini yaşadıklarına, elinde bir topaç varmış gibi çevirip uzağa fırlatsan sana dokunan her eli… Tek yaran, dizindekiler olsa bedeninde açılan, annen bir öpse hemen geçse… Kimse dokunmamış olsa o narin küçücük bedenine, kimse ulaşmasa sana ,sarsam seni yettiğimce, şarkılar söylesem, ninniler fısıldasam kulağına sessizce…Pamuk şekerlere bulasam acını, bilirim ki yine de hafifletmem, hafifletemem…

    Keşke, keşke tek bir gün değil, bütün günler senin olsa çocuk ….Çocuk bedenine yapılan her türlü istismara, şiddetle hayır desem, çığlıklarım inletse yeri göğü …3 yaş, 5 yaş, 10 yaşmış fark etmez, sana dokunan her el kırılsa ateş alsa kül olsa hissettiklerim tükenmez….

          Zorla öpmeyin çocuklarınızı, zorla sarılmayın onlara, bak teyze, amca, herkimse seni öpmek istiyor yavrum, ne var öptür işte demeyin eğer istemiyorsa…Bedeninin ona ait olduğunu öğretin, istemediği kişilerle yakınlaşmak zorunda değil çocuklarınız… Size güvensin, anlatsın, demesin ki annem bir şey olmaz der…Onlar narin, korumasız, onlar  hemen inanan, güvenen, Allah’ın bize emaneti, en değerli hediyesi, geleceğimizzzzz…

               Dediğim gibi kuzularımıza bu günü yürekten verelim…

                                                                                                        23 NİSAN KUTLU OLSUN